Lütfen bekleyin..


Tülay Demircan Koyuncu

Anlatacaklarım Var, Hayat! Dinler misin Beni?

28 Mayıs 2016, 18:52 - Okunma: 3036

“Verilen hiç bir nasihat yenilen bir kazık kadar öğüt verici değildir” (Tom Robbinsin)

Acıların acısını, gözlerinden akan gizli yaşlar ile akıtıyor. Yüreğinde ise, ne depremler yaşanıyordu. Derdini bilge âlime bile, anlatsa da... Sonuç değişmeyecekti. Kendini suçlarcasına...susuyordu. Beyni, kalbine sorular sordukça!! Kalbinde kapanmayacak yaralar derinleşiyordu.

Yaşanmış anıları dinlerken, her zaman kendimi, o acıyı yaşayan insanın yerine koyarım. Ve empati kurarak karşımdaki insanın derdini anlamaya, Ve tabi ki ders almaya da...çalışırım. Lakin hayat öyle tuhaftırki!! Cildler dolusu kitap okusan da... Yaşanmış olayları defalarca dinlesen de... Bir acıyı yudum yudum içmeden, akıllanmıyor insanoğlu.

"Bir musibet,bin kötekten evladır" diye boşuna mı demiş büyükler. Yeni yürümeye başlayan çocuklar nasıl, düşe kalka, canı acıya yana, öğreniyor ise yürümeyi... Yaşamda, insana acılar ile ders vererek, yaşatıyor, ecel perdesiyle kapanacak fani hayatı. İnsanı en çok hangi derdi, üzebilir di? Yada kimler derinden ağlatabilirdi ki?

Çevremizde ne olaylar yaşanıyor. Ölümler, acılar yada neler ile karşılaşmıyoruz ki... Elbette tepkiler veriyoruz. ‘Üzülüp dertleri anlamaya çalışıyoruz’ desek te... Ateş düştüğü yeri yakmadıkça, bizler akıllanmıyoruz. Bir kötek yemedikçe, doymuyor yüreklerimiz. Ağlamaya yada ... Yaşanmış olayın ardından... Ve gözlerden yaşlar değil de, sanki bulutlardan yağmurlar boşalırcasına ağlamıştı. Otel kapısında yapayalnız kaldığında. Aslında, hayatında değer verdiği insanlardan hep kötek yemeye alışıktı. Canı yansa da, üzülür sonra "Allah bilsin yaptıklarımı" derdi. Lakin bu sefer, kelimeler boğazına düğümlenmişti. Dudakları kurumuş, dili ağzında gizlenmişti. Elinde valizi ile bilmediği bir otel kapısı önünde sadece sessizce ağlayışının, hıçkırık seslerini duyabiliyordu. Dünya durmuştu. Zaman kavramı kalmamıştı. Gidecek yerinin olmayışına değildi ağlayışı. Kendisinin canını verebileceği kadar sevdiği üç insanın ardı ardına, sanki söz birliği etmişlercesine, yaptıkları nankörlüğe idi canının yanması. Üstüne üstelik iftiraya maruz kalışı, Aklını yitirecek dereceye getirmişti.

Genç kızı... Ablasının evine misafir olarak gelmişti. Az biraz köyün atmosferinden kurtulmak ve şehirde yaşayan ablasıyla özlem gidermek istemişti. Geldiğinin daha ertesi gününde ablasının iğneleyici kelimelerine duydukça, kulakları inanamıyordu. Daha fazla üzülmeden kaçarcasına, Yeğenine gitmişti. Hayat bu ya... Yeğeni kendini bilmez bir "insan müsveddesi ile evlenme hatasını yapmıştı yıllar önce. Belki o da, annesinden kaçmıştı kim bilir. Yanlış bir evlilikti lakin yapacak fazla bir şeyi de yoktu yeğeninin. İnsan kılıklı eniştesi,"dakika bir gol bir" demişti. Uzaklardan gelen misafiri, açıkça kovmak sanırım böyle bir şeydi. Kendi eşine ağza alınmayacak hakaretler yaparak. Evet, kovma işlemini böyle başarmıştı. Bizlerin örf ve adetlerinde misafirin yanında yüksek sesle bile konuşulmazdı ki... Misafir yanlış anlamasın da, üzülmesin diye. Sessizce gece evden ayrılmayı düşünse de, yeğenini üzmemek adına...

Sabaha kadar yastığa gözyaşlarıyla eşlik etmişti. Yeğeni işe gidince ardından çok sevdiği yeğenine yardım olsun diye evini temizleyip, sessizce ayrılmıştı. Bir yakınından yardım istemişti. Gideceği yer olsada...kimseler kendisine yapılan bu hakaretleri bilmemeliydi. İki gece otelde kalıp, köyüne dönmeliydi. Yakını bir pansiyona yerleştirmişti. Sonra nedensiz bir şekilde, o da ortalıktan kaybolmuştu. Kulluktan nebze almamış...insan! Yanında yeterli parası da kalmamıştı. Otelin parasını veremeyecegini anlayınca...elinde valiziyle...gözlerinde yaşlarıyla ve kalbinde kapanmayacak bir acıyla...hayatının en büyük dersini alarak ayrılmıştı köyüne giderken. Genç yaşına rağmen, ailesi için ne kadar fedakarlıklar yapmıştı. Hiç bir çıkar gözetmeden. Maddi manevi tüm elinden gelenleri yaparken, ailesinden darbe yemek... Tüm duygularına perde indirmişti.

Aradan yıllar geçmişti... Yapılanları unutmuş gibi görünmek için sessiz kalmayı tercih etmişti. Lakin yakınları onun hakkında "sen çok değiştin, böyle bir kız değildin" demekten geri kalmamışlardı. Yaptıkları iğrençlikleri unutan insanlar, Karşısındaki insanları eleştirmek ve kendilerini tertemiz göstermek adına, sadece konuşmak için konuşuyorlardı. Ayaklarının üstünde daha güçlü durmayı öğrenmişti. Aklına geldikçe "teşekkürler, akraba müsveddelerim yada sevdiklerim. Bana yaşattıklarınız ile şimdi ben güçlü bir kadın oldum."

Ve yine atalarımız kazanmıştı. Söyledikleri sözler ile bizlere yine yol göstermişlerdi. Bizler anca o sözleri yediğimiz musibetleri yaşayarak ile anlayabilmiştik. Ağlamak lazım... “Eğer bulutlar ağlamaz ise Topraklar yeşerir mi! Sandın.” Benim gözlerimden akan her damla ise...yüreğime, acının şerbetini içirdi...Ayaklarıma denizlerin dalgaları vurdu. Ve ben kumsalda! Ayaklarımı, kumlara gömdüm. Her gelen dalga, sadece vurdu...Beni yıkamadan, geldi geçti... Üşüyen yüreğimin… Anlatacaklarım vardı. Hayat dinler misin?

Sevgilerimle Değerli okurlarım…

  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları
1672 gün önce
2240 gün önce
2270 gün önce
2289 gün önce
2296 gün önce
2341 gün önce
2393 gün önce
2426 gün önce
2492 gün önce
2520 gün önce
2639 gün önce
2644 gün önce
2768 gün önce
2826 gün önce
2834 gün önce
2979 gün önce
3110 gün önce
3120 gün önce
3135 gün önce
3297 gün önce

RSS
© 2024 - Batman Basın
bmV0aGFiZXJ5YXppbGltaS5jb20=