Lütfen bekleyin..


Tülay Demircan Koyuncu

Yetimin Hüznüne Bir Dem'dir;"Bayram"

03 Temmuz 2016, 03:07 - Okunma: 2948

Zamanı tutmak yani durdurmak mümkün olsaydı..!

Herkesin bu konu da ,

Zaman zaman istekleri olurdu.

Kimi sevdiği ile el ele yaşamayı,

Kimi ailesiyle...

Kimilerinin de nice duyguları ve isteklerine merhem olacak zamanı, saklamak isterdi.

 Ne ahlar, ne iç çekişler ile başlayarak,

Anlatılan hikayeler dinlenir, "zamanı saklamak yada durdurmak ister misiniz..?"

Sorusu sorulduğunda.

 Zaman hızla giden,  tren misali.

Ya da ardından bakarken göklerde kaybolan uçaklar gibi...

Avuçlarda tutulmayan su misali...

Akıp gitmekte.

Sıcak ve uzun günlere tekabül ettiği

Bu yıllarda, inancı kuvvetli her müminin

Sevgiyle karşıladığı, on bir ayın sultanı olarak anılan, Ramazanı şerif yine geldi ve gidiyor.

Ruhlarımıza ve bedenlerimize maneviyatlar katarak ayrılıyor.

Yardımlaşmanın hazzının en üst düzeylerde yaşandığı ramazan ayında,

Manevi duygularımızı tazeleme fırsatını da bizlere tekrar dan yaşatarak, gidiyor.

 Bayram sevincinin yaşanacağı günün coşkusunu ruhumuza işleyerek, bir daha ki seneye "ya kısmet" dedirterek gidiyor.

Gurbette bayram buruk yaşanır.

Sanki yok muş gibidir.

Milli ve dini bayramların duygularını yaşamak için mücadele verilir.

Aylar öncesinden çalışanlar ve okuyanlar, izin alma telaşına düşerler.

Camilerin belki de tıka basa dolduğu tek günü yaşamak için, Bayram namazına gidilir.

 Eşini camiye yollayan anneler, kahvaltı sofrası hazırlığı telaşına girer.

Ardından "kalkın bu gün bayram çocuklar" sesiyle bayramın ilk sevincini salar yüreklere.

Akşamdan alışıla gelmiş bir gelenek olarak yapılan, arife suyundan geçirilme adı altında , banyolar yapılıp, daha erken yatılmıştır.

Bayram heyecanı bir nebze yaşanması için, yeni alınan kıyafetler ütülenmiş bir şekilde kanepe üstünde bekletilir.

Gurbetin sokaklarında,

Bayram çocuklarının cıvıltısını duyamazsınız.

 Aslında bayram sadece yüreklerde vardır.

 Çan seslerinin çınladığı bir ülkede,

Bayram ne kadar yaşana bilinir ki!

Belki de gidecek bir büyüğü bile yoktur.

 Gurbetçiler bir nevi yetimdirler.

Yetim insanların yüreğini,

Bayramlar acıtır.

Ellerini öpüp, hayır duasını alacakları bir ailesi olmayanlar...

 Babasının mezarına bir Fatiha okuyamaya gidemeyenler...

Telefonun diğer ucunda ki, annesinin bayramını kutlarken, boğazına düğümlenen hüznü, yutkunanlar...

 Bayram şekeri ile ağzını tatlandırıp,

Bayram tatlısını yiyerek, sohbet edecekleri bir kapıları olmayanlar...

 Ya da sabah kahvaltıyı hazırlayıp,

Sofra başında evlatlarını beklerken; "biz nerede yanlış yaptık ki, şimdi yapa yalnız kaldık" diyenler...

 Bazen geç kalınır. Yaşanması gereken duyguları yaşanmadan ya da yaşatılmadan tüketildiği için.

 Maddi çıkarlar uğruna, manevi duyguların, göz ardı edildiğinin farkına çok geç varıldığı için...

 Gurbette bayram yaşamak, gözlerde yaş, yüreklerde hüzün ile sarmaş dolaş olmaktır.

 Yine de adı "Bayram" dır.

 

 Aslında nere de olursak olalım,

Değer verdiğimiz duygularımızı yaşatmak bizlerin ellerinde dir.

 Gelecek nesillerimizin,

Bizlerin yaşadığı ramazan ayı ya da bayram günlerinin,

Sevinç ve manevi duygularımızı onlara da yaşatmak adına...

 Mücadele vermeliyiz.

Ramazan ayı boyunca, sofralarımızda misafirler ile kaç iftar açıldı.

 Ne kadar?

İslam’ı yaşamayan dini ırkı ayrı olanlara, ramazan anlatıldı.

Kelimeler ile değil,

İftar sofrasının başında sessizce bekleme anındaki anın yaşatılması.

Saatlerce anlatılacak kelimelere

Tekabül etmez mi? 

Yabancı bir tv kanalı, Müslümanların tuttuğu orucu merak eder.

Ve bunu çoğunluğu Hristiyan ve Yahudi

Olan halkına anlatmak ister.

 Müslüman bir ailenin bir ramazan gününü konu alan belgesel yapmak üzere, Müslüman bir aile ile bir gün geçirir.

Sabahın erken saatlerinden, teravi namazı çıkışına dek...

Sofra başında , tabaklara dökülen çorbanın buram buram kokusu ve sıcak pidenin kokusuyla birleşmiş olmasına karşılık, dokunmadan bekleyen aileye

Muhabir, dayanamaz ve sorar; "neden bekliyorsunuz? Sizi gören yok?

Başlayın yemeğe..."

Evin annesi gülümseyerek; "Rabbimiz daha oruçlarınızı "açın" demedi.

Birazdan Ezan okunacak. Yani aç emri gelecek. Ve şuan soframızda bizimle beraber rabbimizde var. Bizlerin tuttuğu oruçlara şahitlik ederek, mükâfatını yalnız

Rabbimiz verme adına, bizler ile beraber.

Ezan sesiyle beraber susamış dudakların, bardaklar ile buluşmasındaki

Huzuru fark eden, tv muhabiri;

"Şimdi anlıyorum ki, oruç çok zor bir görev. Lakin ruhlara kattığı manevi sevdası paha biçilmez." der.

Aşk'a yada sevgiliye fiyat biçilir mi...?

O vakit Aşk ,meşk olur mu...?

Yürek yaşar mı sevdayı..?

Sevdanın bedeli, ruhun çile çekmesi ise

Pahası biçilmez ki!

Bir de bu sevda her daim senin le değilse.

O vakit, saatlerde değerlidir, saniyeler de...

Nazlıdır sevdalı, nazı elbet çekilir.

Güneşin sıcağı nedir ki...!

Yanan kalbin yanında..!

 Oruç, sevdadır.

Bayram ise sevgilinin teskere alışı dır.

Bayram namazı ise, düğününe gelenlere yapılan teşekkür misali,

Rabbine şükür dür.

Aşıklar ayrılamazlar.

Araya aylar girse bile.

On bir ay sonra kavuşma sözü vermiş ise...

Sevdalı heyecan ile beklemeye razıdır.

Sonunda kavuşmak ümidi var ise...

Bayramınız mübarek olsun.

Değerli Okurlarım.

Her birinize bayram şekeri olsun.

Sizlere olan sevgim…

  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları
1676 gün önce
2244 gün önce
2274 gün önce
2293 gün önce
2300 gün önce
2345 gün önce
2397 gün önce
2430 gün önce
2496 gün önce
2524 gün önce
2643 gün önce
2648 gün önce
2772 gün önce
2830 gün önce
2838 gün önce
2983 gün önce
3114 gün önce
3124 gün önce
3139 gün önce
3301 gün önce

RSS
© 2024 - Batman Basın
bmV0aGFiZXJ5YXppbGltaS5jb20=