RAMAZAN MANİSİ:
Var hanene selâm et!
Hâlin olsun selâmet,
Son günler yaklaştıkça,
Çoğalır oldu davet
AYET:
“Ey iman edenler! Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla gerçek iyiliğe ulaşamazsınız…” -Al’i İmran Suresi:92-
HADİS:
"Yarım hurma vermek suretiyle de olsa cehennem ateşinden kendinizi koruyunuz" -Müslim zekât 20-
ER-REZZAK
Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân eden...
Rızık, ALLAH Teâlâ'nın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan her şey’e rızık denir.
Maddi rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v.s. gibi şeylerdir.
Mânevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta iman olmak üzere insanın mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep mânevî rızıktır.
İSLAM'DA İNFAK ve HÜKMÜ
En değersiz şeyleri bile insan için vazgeçilmezmiş gibi gösteren şeytan sürekli olarak bizlere asi davranmayı ve bencil olmayı öğütlüyor. Bunun dışında ALLAH’ın bizlere nasıl davranmamız gerektiğini bildiren emirleri ve tavsiyeleri pek hatırımıza gelmiyor. Hayat her zamanki gibi bu iki denge arasında gidip gelirken, insan doğru tercihi yapmakla görevlendirildi. Bu doğru tercihin ALLAH’ın tarafında olmakla mümkün olacağı aşikârdır. Zira O’na yakın olmak demek mutlak doğruya, mutlak mutluluğa ulaşmakla eş anlam taşımak demektir.
O halde insan sahne-i alemde ALLAH ile bağını koparmamak için kalbini muhafaza altına almaya, kalbini ve beynini her türlü kötü duygulardan ve düşüncelerden arındırmaya, nefsini de bu doğrultu da terbiye etmeye son derece muhtaçtır.
Yüce Rabbimiz ve onun şerefli Resulu bizlere bu ilahi eğitimi verebilmek maksadıyla emir ve tavsiyelerde bulunmuştur. Bu anlamda bize çok basit gibi gelebilen en ufak bir tavsiye bile içinde, bizim bildiğimiz veya bilemediğimiz, birçok hikmetler barındırır.
DİNİ HİKAYE:
Asrı Saadette İnfak
Resulullah (S.A.V.) ve ona tabi bütün sahabe infak konusunda çok hassastılar. Varlık dönemlerinde bol bol infak ederken yokluk ve sıkıntılı zamanlarında da bırakın ihtiyaçlarından fazlasının asli ihtiyaçları olan mallarını dahi infak etmekten geri durmamışlardır. ALLAH’ın elçisinin örneğinde olduğu gibi: Bir kadın Hz.Peygamber'e elde örülmüş ve kenarları süslemeli bir aba getirerek "Ey Allah'ın Resûlu! Bunu giymen için sana getirdim" dedi. O sıralarda Hz.Peygamber'in de bir abaya ihtiyacı vardı. Kadının bu hediyesini kabul ederek giydi. Onu Hz.Peygamber'in sırtında gören bir sahabi: "Ey Allah'ın Resûlu! Bu ne kadar güzel bir abaymış. Onu bana verir misiniz?"dedi. Hz.Peygamber de abayı çıkarıp ona verdi. -Kenz, IV/42 (İbn Cerir, Sehl b. Sad'dan-
Sahabenin infakta en önde gelen ismi Hz.Ebubekir (R.A.)dı. Onun bu ahlaki üstünlüğü Resulullah’a çok yakın olmasından ve Resulun yanında o manevi havayı teneffüs etmesinden kaynaklanıyordu. Diğer sahabeler ilk başta Hz.Ebubekir’in amacını pek anlayamadılar. Müşrikler ise onu, kendi parasını gereksiz yere kölelere cariyelere fakirlere veren saf adam olarak tanımlıyorlardı. Fakat sonraları müşrikler Hz.Ebubekir’in yüksekliğinin farkına varamasalar da, Ashab onu kendilerine örnek almaya başlamışlardı bile.
Hatta sahabeler arasında gizliden gizliye kıyasıya bir yarış baş gösteriyordu. Özelliklede Hz.Ebubekir ile Hz.Ömer arasında iyice kendisini belli ediyordu bu yarış. ALLAH’ın bizlere tavsiye buyurduğu hayırda yarışınız emrinin güzel bir örneğiydi bu aynı zamanda, infak yarışı.
Günlerden bir gün Tebük Seferi’nin hazırlıkları yapılıyor, ve bütün müminler ellerindekini avucundakileri Resule teslim ediyorlar. Hz.Ömer kimseden özelliklede Hz.Ebubekir’den hayırda geri kalmamanın derdinde. Neyi var neyi yoksa çoğunu alıp geliyor ve ALLAH’ın elçisine teslim ediyor. Kâinatın efendisi soruyor:
-Ya Ömer malını ne kadarını getirdin?
- ‘’Malımın yarısını getirdim ey Allahın elçisi. Yarısını da aileme ve çocuklarıma bıraktım’’ diyor Ömer. Ve seviniyor çünkü yarış içensinde olduğu Ebubekir’den daha fazla infak etmişti.
Resulullah bu sefer Ebubekir’e dönüyor:
-Sen ne kadar getirdin Ey Ebubekir?
Hz.Ebubekir:
-“Ben malımın hepsini getirdim Ey ALLAH’ın elçisi aileme de en kıymetli serveti, ALLAH’ın ve Resulunun aşkını bıraktım bu onlara yeter.” cevabını veriyor.
Hz.Ömer en yakın arkadaşı Hz.Ebubekir’in bu manidar davranışına karşılık, Hz.Ebubekir’den daha fazla mal verdiği halde, ancak ona imrenmekle yetiniyor. -Müntehabu'l-Kenz IV/347 (Ebu Davut, Tirmizî, Dârimî, Hâkim, Beyhakî, Ebu Nuaym-
Sahabenin bu örneğinden alamız gereken ders önemi olanın herkesin gücü yettiğince infak etmesi gerektiği sonucu olacaktır. Fakirler bu bakımdan üzüntü duymamalıdırlar. Çoğu zaman fakirin verdiği bir lira sadaka zenginin verdiği yüz liradan daha hayırlıdır. ALLAH Teâlâ verdiği imkânlar doğrultusunda kullarını yargılayacaktır.
Hz Ebubekir Resulullah’ın, “Benden sonra bir nebi daha gelecek olsaydı o Ebubekir olurdu” methiyesini kazanmış tek sahabedir. O ki çok yüksek ahlaklı ALLAH’a ve Resulune bağlı olmakla beraber bütün servetini İslam yolunda harcamaktan çekinmemiş ve K.Kerimde ima yoluyla adı geçen tek sahabe olmasının yanı sıra infak ve hayır hasenatta en ileride olan örnek insandı.
Öyle ki çok aşırı zengin olduğu halde yiyecek ekmek bulamadığı günleri görecek kadar infak etmeyi seven bir ALLAH dostuydu. Böyle fakir kaldığı günlerden bir gün evinde yiyecek ekmeği bile yoktu. ve kızı Esma’ya dedi ki: “İnsanların bizi zengin bilmesi ne kötü.” Kimsenin bize tasadduk ettiği yok. Zaten olsa da kabul edecek değiliz.fakat bir yemeğe dahi davet eden de bulunmaz mı hiç?’’ diyerek birazda iç geçiriyordu. Tam o sırada kapı çalındı. Fakir bir zat Ebubekir’den yüklü bir miktar istedi. O da şu an üzerimde yok dükkândan alıp geleyim diyerek adamı bekletti. Kızı Esma ise: “Babacığım paramızın olmadığını söyle ayıp değil ki.” diyerek babasına hatırlatma yapıyordu. Fakat Ebubekir infaktan geri kalır mıydı? Hemen eskiden iş yaptığı ortaklarına koştu borç aldı ve o adama verdi.
İşte Ebubekir böyle bir şahsiyetti. Öldüğü zaman malından hiçbir şey bırakmamış. Bir tek Hz.Ömer koltuğu devralırken yaptığı hesaplarda bir kavanoz dolusu dirhem çıkmıştı. Ebubekir halifelikten aldığı bütün maaşını devlete tasadduk ettiğini yazıyordu. Bu olay Hz.Ömer’i günlerce ağlattı. “Ey Ebubekir ey Sıddık hayattayken seni geçemedim, öldüğünde de bana müsaade tanımıyorsun’’ Hz Ömer, Hz.Ebubekir’in büyüklüğünü bir kez daha anlamış oluyordu.
SONUÇ:
İnsanların bu dünya hayatında malla, mülkle mutlu olabileceği bir sınır vardır. O sınırın ötesine geçmekse ALLAH’a yakınlaşmak için sahip olunan şeylerden paylaşmakla mümkün olacaktır. Bunun aksini iddia edenler maddi değerlere asli misyonundan başka vazifeler yükleyenler ne kendilerinden hastalıkları, ne başlarına gelebilecek felaketleri, ne de ölümü kendilerinden savabilirler. Tüm bunlar bize çok güçlü olarak görünen paranın ALLAH karşısındaki acziyetini bizlere göstermektedir.
Yaratan bunların hepsini ezelde takdir ettiği için bizlere cimrilik hastalığından kurtulunuz elinizde ne varsa küçük büyük infak ediniz paylaşan bir toplum olunuz. Tavsiyelerinde bulunarak insanların ebedi saadete erebilmesi için dosdoğru yolu göstermiştir. zenginlerin fakirlerle paylaştığı, hiç kimsenin en temel ihtiyaçlarında bile sıkıntı çekmediği, toplumun üst kademesiyle alt kademesinin kardeş olduğu bir toplum ancak bir İslam toplumu olabilir. Bu da ancak infak müessesesinin işletilmesiyle mümkün olacaktır.
Bugün bir yoksul Asr-ı saadetteki bir yoksuldan daha acizdir. Çünkü o toplumda fakirler, kapısı çalınıp bir şey istenildiğinde başkasından borç bulup tasadduk eden bir zengine, ve onu örnek alan toplum fertlerine sahiptiler. Bugün ise bizler infak etmekten korkan, verirsem ben fakir kalırım diyen, hasis, korkak ve ALLAH’ın sevgisinden ırak zenginlere sahibiz. İşte bu zenginler ki ALLAH onlara, yaptıklarına karşılık azapların en şiddetlisini verecektir. Dünya ve ahiret bedbahtlığı onların üzerine olacaktır.
Buna karşılık sayıları az da olsa gücü nisbetinde infak etme gayretinde olanlar ister zengin ister fakir olsun Rahman onların yüzünü dünyada ve ahirette yüzlerini kara çıkarmayacaktır. Yaptıklarını karşılığı olarak dünyada sağlık, sıhhat ve en önemlisi ilahi/saf mutluluğa ulaşacaklar, ahirette de, ilahi/sonsuz mutluluğa kavuşacaklardır. Muhakkak ki ALLAH, mutlak adalet sahibidir ve vaadinden asla dönmez.
HAZIRLAYAN: VEYSİ DEMİR HÜR24 HABER