Lütfen bekleyin..



İnfak Konusu (29.GÜN)

16 Temmuz 2015, 01:12 - Okunma: 2134

ALLAH'ın Er-REZZAK ismi ve İnfak ile ilgili açıklamalar:

RAMAZAN MANİSİ:
Var hanene selâm et!
Hâlin olsun selâmet,
Son günler yaklaştıkça,
Çoğalır oldu davet
AYET:
“Ey iman edenler! Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla gerçek iyiliğe ulaşamazsınız…” -Al’i İmran Suresi:92-
HADİS:
"Yarım hurma vermek suretiyle de olsa cehennem ateşinden kendinizi koruyunuz" -Müslim zekât 20-

ALLAH'ın Er-REZZAK ismi ve İnfak ile ilgili açıklamalar:

Er-REZZAK
Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân eden...
Rızık, ALLAH Teâlâ'nın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan her şey’e rızık denir.
Maddi rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v.s. gibi şeylerdir.
Mânevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta iman olmak üzere insanın mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep mânevî rızıktır.

ALLAH'ın El-REZZAK ismi ve İslamda infak konusu ile ilgili açıklamalar
İNFAK:
İSLAM'DA İNFAK ve HÜKMÜ

En değersiz şeyleri bile insan için vazgeçilmezmiş gibi gösteren şeytan sürekli olarak bizlere asi davranmayı ve bencil olmayı öğütlüyor. Bunun dışında ALLAH’ın bizlere nasıl davranmamız gerektiğini bildiren emirleri ve tavsiyeleri pek hatırımıza gelmiyor. Hayat her zamanki gibi bu iki denge arasında gidip gelirken, insan doğru tercihi yapmakla görevlendirildi. Bu doğru tercihin ALLAH’ın tarafında olmakla mümkün olacağı aşikârdır. Zira O’na yakın olmak demek mutlak doğruya, mutlak mutluluğa ulaşmakla eş anlam taşımak demektir.
O halde insan sahne-i alemde ALLAH ile bağını koparmamak için kalbini muhafaza altına almaya, kalbini ve beynini her türlü kötü duygulardan ve düşüncelerden arındırmaya, nefsini de bu doğrultu da terbiye etmeye son derece muhtaçtır.
Yüce Rabbimiz ve onun şerefli Resulu bizlere bu ilahi eğitimi verebilmek maksadıyla emir ve tavsiyelerde bulunmuştur. Bu anlamda bize çok basit gibi gelebilen en ufak bir tavsiye bile içinde, bizim bildiğimiz veya bilemediğimiz, birçok hikmetler barındırır. Tıpkı bu yazımızda inceleyeceğimiz infak vazifesinde olduğu gibi.

İNFAK NEDİR?
Bilindiği gibi İslam, müntesiplerini kendi başlarına azade bir şekilde bırakmış pasif bir din değildir. İslam, Toplumun en alt kademesinden en üst sınıfına kadar umumi ve hususi görevleri ilgililerine tevdi etmiş nizami bir sistemdir. Cemiyetler de malumdur ki tek ve homojen bir yapıdan oluşmazlar. Zenginler, fakirler ve yoksullar olarak kabaca tabir etmek gerekirse toplumun her kademesi İslamın emir ve tavsiyelerinden kendi üzerlerine düşeni almışlardır. örneğin  varlıklılar ALLAH'ın kendilerine bir emri ve lütfü olarak zekat vermekle yükümlü tutulmuşlar, böylece görünürde ihtiyaç sahiplerinin gönüllerini yapmışlar, görünmezde de dünyada ve ahrette gerçek mutluluğu yakalamış olurlar.
Bir de zekâttan daha genel bir anlam ifade eden bir görev daha beyan edilmiştir bizler için. “İNFAK” yada halk arasındaki kullanılışıyla sadaka görevi Kur’an’ı Kerimde ve sahih sünnette defaatle adı zikredilen ve tavsiye buyrulan infak, umumi bir kavramı bünyesinde deruhte etmektedir. Ve öylesine sıklıklı söz konusu edilen bir ibadet ve görevdir ki infak, müminlerin özelliklerinden tutunda, cehennem ehlinin neden orada olduğuna kadar ilgili tüm nakillerde konu olarak bulunmaktadır. Bu delillerde bize infakın ne derece önemli bir ibadet ve görev olduğunu göstermeye yeterlidir.
Buradan sonra infakın mahiyetini nakil delillerle biraz daha açıklığa kavuşturalım:
Niçin infak etmeliyiz?
İnfak İslamın hem dini hem de sosyal nitelik taşıyan tavsiyelerinden bir tanesidir. O halde infak etme sebebimizde bu iki alanda da menfaatler sağlamak amacına dönük olacaktır. İnfakın sosyal amacı İSLAM toplumunun zenginleriyle fakirlerini, fakirlerle yine fakirleri kaynaştırmak ve toplumsal huzuru ilk etapta maddi, dolaylı yollardan da manevi olarak huzuru sağlamaktır. İnfak müessesinin işlediği bir toplumda yoksullar maddi sıkıntılarını rahatlıkla giderecek, hırsızlık gasp, dolandırıcılık gibi maddiyata dayalı suçlar azalacak, ayrıca ihtiyaç sahibi olmamasına rağmen ister zengin ister fakir hiç kimse ilerisi için rızık endişesi taşımayacak, rahat olacak, hem de paylaşmanın verdiği o bereket bütün toplumu kucaklayacak ve böylece toplumda döngüsel olarak ilahi/saf huzur kendisini hissettirecektir. Bu bakımdan toplum  alanında infak , metafizik alanında tevekkül insanın geçim derdinin yegane sigortasıdır.
kalplerin içini yaratan ALLAH, kullarının ihtiyaçlarını en iyi şekilde bilendir. Bu ihtiyaçlar doğrultusunda belirli bir sistem kurmuş ve bu sistem doğrultusunda kullarına davranış göstermelerini emretmiştir.  İşte infak ta bu görevlerdendir. K.Kerim bize iyi ve bilinçli Müslümanların yani muttakilerin özelliklerini bildirirken onların “infak eden kimseler olduğunu…” -El Bakara Suresi:3-, “…sevdiği şeylerden…” -Al’i İmran Suresi:92-, “…Gece gündüz…” -El Bakara Suresi: 274-, “…bollukta ve darlıkta…” -Al’i İmran Suresi:134- Allah’ın rızasını umarak infak ettiklerinden bahseder.
İnfak vazifesini yerine getiremeyenlere ise ; “…Size ne oluyor ki Allah yolunda infak etmiyorsunuz?...” -Hadid Suresi:10- diye seslenir.” “…Alışverişin ve dostluğun hiçbir fayda vermeyeceği o gün gelmeden evvel infak edin.” -İbrahim Suresi:31- uyarısında bulunur.

Kime İnfak Edeceğiz?
Tabiki böyle önemli bir görev rastgele yapılmayacaktır. Bunun için yüce ALLAH kullarına iki yönden de yardımcı olmak için infakın kimlere yapılacağına dair ipuçlarını kelamında zikretmiştir.
İnfak “…ana babaya, yakınlara yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara verilir…” -El Bakara Suresi:215-
Buradan sonra yüce ALLAH bize öyle bir ipucu daha veriyor ki, özellikle modern dünyada kendisini ihtiyaç sahibi gibi gösteren dolandırıcılara karşı bizleri uyarmak amacına dönük bir tavsiye niteliği taşıyor.
İnfak öyle kimselere verilir ki onlar yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. Bu fakir kimseleri sen iffetlerinden dolayı onları zengin zannedersin. Hâlbuki onlar öyle namusludurlar ki yüzsüzlük edip bir şeyler isteyemezler.(El Bakara Suresi:273) işte sizin infak edeceğiniz kimseler bu kimselerdir. Diyerek yüce ALLAH, önemli bir konuda bizlere yol göstermektedir.

Ne Kadar İnfak Edeceğiz?
İnfak hususunda n kuranı kerimde ne sahih sünnette niceliksel olarak bir miktar belirtilmiş değildir. Bu teberru görevi kişilerin vicdanına ve aşağıda anlaşılacağı gibi şahısların ekonomik durumuna bırakılmıştır.
ALLAH ve Resulu zekatta olduğu gibi infakın miktarını da sınırlandırmış olsalardı, muhakkak ki  inananlar sıkıntıya düşeceklerdi. Çünkü infak zekatta olduğu gibi İslam toplumunun bir kısmını değil tümünü ilgilendirdiği için meşakkatler haliyle kaçınılmaz olacaktı.
Kur’an’ı Kerim bu konuda bize şu şekilde sesleniyor:
“…Hiçbir dostluk ve şefaatin olmadığı gün gelmeden evvel  size rızık olarak verdiklerimizden infak edin…” -El Bakara Suresi:254-
"...Ve sana neyi infak edeceklerini soruyorlar deki ihtiyaçlarınızdan arta kalanı..." -El Bakara Suresi: 219-
Demek oluyor ki her Müslüman ne ile nasiplendirilmişse, ne ile rızıklandırlmışsa o şeylerden infak etmelidir. Çünkü ALLAH hiç kimseye gücünün üzerinde yük yüklemez. Hatta sebebi kâinat efendimiz bu hususta, "Yarım hurma vermek suretiyle de olsa cehennem ateşinden kendinizi koruyunuz" -Müslim zekât 20- Buyurarak hiç bir şey bulamayıp ta bir hurması, bir ekmeği olan kimse bunları paylaşmak suretiyle infak etsin böylece kendini cehennemden kurtarmaya çalışsın demek istemiştir.
İnfaktan ya da halk arasındaki kullanılan ismiyle sadakadan maksat sokak köşelerinde dilencilere yapılan tasadduk değildir. İnfak zekât ve fıtır sadakasından hariç bilinçli bir şekilde hatta daha iyisi düzenli bir şekilde yapılması gereken ayni veya nakdi yardımların manasını ihtiva eder. Kısacası infak Müslümanları gündelik pintiliklerden koruyan bir teberru şekli ve şerefi bir ibadettir.
Neyi İnfak Edeceğiz?
Ne kadar infak edeceğimiz hususunda yüce Rabbimiz bize doğru yolu göstermiş ve gereksinimlerinizden artakalanı infak edin buyurmuştu. İhtiyaçtan artakalanlar ibaresinin de Müslümanın vicdanına bırakıldığı bunun ister nakdi isterse ayni yani sahip olunan mallardan olabileceği serbestîsi tanımıştı. Neyi infak edeceğimiz konusundaki inceleyeceğimiz ayetimiz bu bakımdan ikinci türü yani ayni infakı daha çok ilgilendirici nitelikte konuya derinlik kazandırmaktadır.
Yine El Bakara Suresi’nde Yüce ALLAH infakla ilgili bizlere farklı bir uyarıda bulunuyor: “Ey inananlar kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın (size verdiklerimizin) iyi nitelikte olanlarından infak ediniz. Kendinizin beğenmediği, kendinizin hiç almayacağı, bayağı, adi şeyleri infak etmeye kalkışmayın”-El Bakara Suresi:267-
Tercümesinden de anlaşıldığı üzere gayet sarih bir anlama sahip olan ayetimiz ALLAH’ı aldatmaya, kandırmaya çalışanlara karşı sert bir ikaz vasfı taşımaktadır. Bilinir ki insanlar kendilerine yaramayan adi şeyleri vermekten çekinmezler, bundan nefisleri ızdırap duymaz. Söz gelimi  halk arasında zayıf insanlar için “Zekat keçisi gibi” bir deyim kullanılır. Demek oluyor ki  zamanında  bazı mal mülk sahipleri zekatını sadakasını malının en kötüsünden vermiş, bu şekilde  de görevini yerine getirdiğini zannetmiştir. Yüce ALLAH’ımız bu tür su iistimallere mahal vermemek amacıyla işin en başından uyarmış ve böyle bir verme eyleminin infak görevini ifa etmeyeceğini vurgulamıştır. Demek oluyor ki infak yapacak olan Müslüman kendi malı olup ta hiçbir işe yaramayan şeylerini infak etmekten sakınmalıdır. Zira böyle bir hareket infak veren kimsenin nefsini terbiye etmediği alan kimsenin de ihtiyaçlarını gidermediği gibi, infakın varoluş hikmetine ve amaçlarına terstir. Daha acı olanı ise böyle bir hareket, fakir kimse ile  alay etme, onu küçümseme  anlamına da gelir. İslam nizamı böyle çirkin fiillerden münezzehtir.
İnfak İle İyiliğe Nasıl Ulaşacağız?
Toplumda insanları iyiler ve kötüler olarak vasıflandırırız. Bunu da yaparken genelde kendi görüşlerimizde, bize yarar sağlayan veya zararı dokunmayan kişileri iyi, bunun tam tersi olanları kötü olarak tanımlarız. Fakat bu sınıflandırmalarımızda o kişilerin ALLAH’a karşı tavırlarını ölçü olarak pek dikkate almayız. İslam’da iyilik bu bakımdan maddi menfaatlere yönelik değil ALLAH’a yakınlıkla ilgili tecessüm eder.
İnfak öyle bir ibadettir ki insanı, cimrilik, haset, kıskançlık, bencilik gibi kalbi kötü  huylardan temizler  ve kalbi felaha ulaştırır. Kalbi bu gibi kötü duygulardan arınmamış kişilerin Allaha yaklaşabilmelerinin mümkün olamadığı gibi iyilik sıfatını da tam olarak hak edebilmeleri mümkün değildir. ALLAH’a yakınlık (takva) ve iyilik arasındaki bu kutsal bağ  Kur’an’ı Kerimin birçok yerinde söz konusu olduğu gibi, yüce kuran infak konusunda da bu ilişkiyi, inananlara hatırlatmayı ihmal etmiyor.
“Ey iman edenler! Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla gerçek iyiliğe ulaşamazsınız…” -Al’i İmran Suresi:92-
Bir önceki mevzuda yüce ALLAH mallarınızın kötülerinden vermeye kalkışmayın şeklinde bizleri uyarmıştı. bu ayet ise adeta bu ikazın bir devamı şeklinde kendini gösteriyor  ve  şu şekilde bir bağlantıyı gözler önüne seriyor.
Allah’a  yaklaşmak ve onun sonsuz mükafatına kavuşmak istiyorsanız kalbinizi kötü duygulardan temizlemeniz gerekmektedir. Bunun için de gerçek iyilerden olmanız gerekmektedir. Gerçek iyilerden olabilmenizde ancak sevdiğiniz şeylerden infak etmekle mümkün olacaktır. Aksi taktirde kalbiniz kötü duygulardan arınmaz, günahlarınız silinmez,ihtiyaç sahiplerinin duasını alamaz,Allah'ın rızasını kazanamaz ve cennete ilhaka hak kazanamazsınız uyarısında bulunmuştur.
“Gerçek iyilik yüzlerimizi doğuya ve batıya dönmemiz değildir…” -El Bakara Suresi:177-

İnfaka Mani Olanlar
İnfak ilk düşünüldüğünde mallardan eksilme, zayi olma gibi eksi yönde bir davranışın uzantısı gibi görülebilir.
Fakat bir müminin kati düşüncesi asla bu şekildeki çarpık bir düşünceyle asla bağdaşmamalıdır. Ya da  infakın, yalnızca zenginleri ilgilendiren bir sorumluluk olduğu kanısına varılmamalıdır. Bu tür akim düşünceler Müslümanları  sorumluluklarından uzaklaştıracağı ve dünyevi ve uhrevi menfaatlerine mani olacağı için son derece tehlikeli fikirlerdir. Zaten sosyal hayatta bu ve bu gibi düşünsel manialar yüzünden infak etme duygusu körelmiş insanlar, ister zengin ister fakir olsun, dünyaya olan bağlılıklarını bu şekilde dışa vurmuş oluyorlar. Çünkü korkuyorlar. İcabında varlıklı bir kişi küçük,lüzumsuz bir şey için sayısız parasını harcamaktan çekinirken, bu miktarın onda birini infak etmekten endişe duyabilir.yoksul kalma endişesi insanı bu gibi durumlarda insanın yakasını bırakmaz. Şeytan sürekli olarak‘’verme! Sakın verme yoksa sende fakir kalırsın) iğvasını yüreklere fısıldamakla meşguldür o on. O koskoca apartmanları, villaları yaptıran adam, fakir kalma endişesiyle üç kuruş parasını sadaka olarak vermekten imtina eder. Halbuki bilmez ki mülk mutlak anlamda ALLAH’ındır ve o dilese verir dilerse çeker alır, hiç kimseye de hesap vermez. -Al’i İmran Suresi:26-
Kalplerimizi ve kalplerimizin içini Yaratan yüce ALLAH bu konuyla ilgili çok lâtif bir öğüt verir bizlere: “Şeytan sizi fakir kalmakla korkutur. Allah ise size (şeytanın bu kandırmasına uymayıp infak edenlere) kendi katından bol nimetler vaat ediyor.” -El Bakara Suresi:268-
Şeytanın ve nefsinin bu tür ayartmalarına karşı ALLAH’ın rızasını umarak hareket edenler , “Ben ALLAH’a güvendim ALLAH bana yeter” diyerek infak edenler, zamanla kalplerindeki kötülükten kurtulacaklar, dünyada  refaha, sağlığa afiyete, ahrette de mutlak huzura kavuşacaklardır. Diğer cahil, cimri, hasis ve bencil insanlar gibi, ellerindeki ile nekeslik edip, “Kendi elleriyle kendilerini tehlikeye atanlar” -El Bakara:195- benzeri, kendilerine ölüm gelip çattığında “Rabbim benim ölümümü geciktirsende ben infak etsem, Salih kullarından olsam…” -Munafikun Suresi:10- demezler.
Bu gibi aciz insanlardan olmamak için ölüm gelip çatmadan önce elimizden geleni yapmak bizim boynumuzun borcu olmalıdır. Fakirlik korkusu, aç kalma korkusu bunlar şeytanın içi boş vesveselerinden başka bir şey değildir. ALLAH bizi yarattığında hiçbir şeyimiz yoktu onun yanına giderken de hiçbir şeye sahip olmayacağız. Bizim kendisine kulluk ettiğimiz Rabbimiz Rezzak’tır yani sonsuz sayıdaki yaratılmışın ve yaratılmamışın rızıklarını tek başına tahsis eden odur. Bizim en büyük görevimiz ise ona tevekkül etmekten başka bir şey değildir.
ALLAH’a Borç Vermek
Bu deyiş ilk duyulduğunda bir Müslümanı çok şaşırtabilir. İnsanın ALLAH’a borç vermesi  olacak iş değildir. Hâşâ ALLAH ihtiyaç sahibi midir ki biz ona borç verelim, türünden düşünülebilir. fakat buradaki ödünç verme eylemi yüce ALLAH tarafından k.kerimde çok ince manalara tekabül edecek biçimde kullanılmıştır. Kim ALLAH’a güzel bir borç verirse diye başlıyor ayetimiz ve bizlere bazı eskimez hakikatleri fısıldıyor kulağımıza. ALLAH’a nasıl borç vereceğiz?
Kim Allaha güzel bir borç verir ise, Allah da ona (verdiği şeyin) kat kat fazlasını ona geri öder. -El Bakara Suresi:245-
Yüce Rabbimiz infak konusuna o derece önem vermektedir ki ayetinde kendi zatına atfederek ihtiyaç sahiplerine infak etmeye bizleri sevk ediyor. Bu yöneltme tıpkı Kudsi hadiste hastaların ve yoksulların kastedilerek “hastalandım beni ziyaret etmedin, acıktım beni doyurmadın” buyrulmasına benzer.
Bu ayet aynı zamanda bir cevap niteliğini de taşımaktadır. Yüce Yaratan infak zekat gibi mali ibadetlerin malı eksilttiğini iddia edenlere karşı; verdiklerinizi muhtaçlara vermiyorsunuz bana veriyorsunuz. Bende onların karşılığını bir kısmını dünyada, kat ve kat fazlasını ise ahrette vereceğim, vaadinde bulunuyor.
ALLAH'ın Karşılığını Vermesi
Bizler ALLAH’a bir borç olarak infak ettik fakat ALLAH bize bunun karşılığını ne kadar, nerede, nasıl verecek? Bu karşılık dünyada mı ahrette mi olacaktır? Soruları zihinleri meşgul edebilir. Cevap ise oldukça basit görünüyor. Çünkü Rabbimiz kutsal kitabında direkt olarak, Resulullah’ın  hadisleriyle dolaylı olarak bizlere nasıl karşılık vereceğini, hangi ecirlerle bizleri şereflendireceğini bildirmiştir.
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağında yüz tane olmak üzere, yedi başak bitiren bir tek tanenin durumu gibidir.(Bilesiniz ki) Allah dilediğine kat
kat verir. -El Bakara Suresi: 261-

Kur’an’ı Kerimin muciz özelliğinin bir örneği olarak ayetimizdeki edebi sanatı rahatlıkla görmekteyiz. ALLAH infak edenlere vereceği ecirleri  öyle bir tasvirle bizlere bildiriyor ki sanki infak eden çiftçi, infak edilen mal tohum, o bir tohumdan elde edilen sayısız buğday ise ALLAH’ın bize vereceği karşılıktır. Bir tohumdan yedi başak, her başakta yüz buğday  yani bir buğdaya 700 buğday / 700 kat karşılı vereceğini vaat ediyor Rezzak olan Rabbimiz. Bu ayeti destekleyici olarak da sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) kim temiz ve helal kazancından bir hurma değerinde tasaddukta bulunursa  ALLAH bunu sağ eliyle (yani severek) kabul eder sonrada  onu sahibi için birinizin tayını büyüttüğü gibi dağ gibi oluncaya kadar çoğaltır. -Buhari zekât 8-
Sahabe-i kiram hiç şüphesiz infak konusunda da çok hassastı özelliklede Hulefa-i Raşidinin üçüncüsü olan Hz.Osman’ın tasadduka ne kadar önem verdiği aşikârdır.
Hz.Ebubekir’in halifeliği zamanında Medine de büyük bir kıtlık vuku bulmuştu. Halk ekmek yapmak için bile buğday bulamıyordu. o esnalarda Hz.Osman Şam’a büyük bir kervan göndermiş, ve yüzlerce çuval buğdayı Medine’ye getirtmiş bulunuyordu. Buğday o kadar çoktu ki bütün Medine halkı bununla iktifa edebilirdi. Bunu haber alan tüccarlar hemen Hz.Osman’a koştular ve elindeki tüm buğdaya, iyi bir fiyatla, talip olduklarını bildirdiler. Fakat Hz.Osman satmaya pek yanaşmadı.Tüccarlar fiyatı yükselttiler. Hz.Osman: “Sizden daha fazla veren var” Tüccarlar: “Fiyatı daha da yükselttiler” Hz.Osman: “sizden daha fazla veren var”
Tüccarların her fiyatı yükseltişinde Hz.Osman aynı cevabı veriyordu. Sizden daha fazla veren var. Tüccarlar halife Ebubekir şikâyete çıktılar. Fakat halife Hz.Osman’ın gereksiz bir iş yapmayacağına kanaat sahibi olduğu için Hz.Osman’a danışmaya karar verdi. Hep birlikte Hz.Osman’ın yanına vardılar. Hz. Ebu Bekir tüccarların anlattıklarını Hz. Osman’a söyledi. Ona malını niçin verilen fiyata satmadığını sordu. Hz Osman’ın cevabı şayan-ı dikkatti.
-Bu tüccarlar bana 2 kat 3 kat fiyat teklif veriyorlar. Hâlbuki ben malımı 700 kat karşılık verene, ALLAH’a veriyorum ve buğdayımın hepsini Medine halkına infak ediyorum.
Hz.Osman ve onunla aynı düşünceye sahip bütün tüccarlar mutlak kazanca mazhar olmuşlardır. Ve bu gün de aynı bilince sahip olan Müslümanlar da aynı saadete nail olmanın sevincini yaşayacaklardır.
Cimrilik ve hasislik edenler, ALLAH’ın hiç kimseyi cehenneme koymak istemediği halde, ellerindekini vermeyerek, infak etmeyerek, kendi elleriyle kendilerini tehlikeye atanların ta kendileridirler. Onlar ki para biriktirip, sayıp duranlar biriktirdikleri şeyler ile dağlanacaklardır. -Tevbe Suresi:35- insanlar kendi cehennemlerini kendileri hazırlarlar.

Sadakaların Verilmesine Dair
İnfak zamanımıza kadar açık ve gizli olarak yapıla gelen bir ibadet olarak vasfını korumuştur. İnfakın hem açıktan hem de gizli olarak verilebilmesi, yine Müslümanlar için içinde binbir hikmet barındıran, kolaylıklar sağlayan, çok özel bir ruhsattır.
Bu ruhsat bize şu şekilde tevdi edilmiştir:
“Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel, fakat gizli verirseniz bu sizin için daha iyidir” -El Bakara Suresi:27-
Sadakaların açıktan veya gizli olarak verilmesi, Müslümanları zorluklardan kurtarmak, sadaka alan kişilerin onurlarını korumak, toplumsal refahı sağlamaya yönelik böyle bir görevi toplumun her kesimine özendirmek ve örnek olmak gibi birçok maddi manevi faydaları bünyesinde barındırmaktadır.
İnfaka niyet etmiş akıllı bir Müslümanın şu şekilde düşünmesi gerekir. İnfakımı açıktan yaparsam vereceğim kişinin haysiyeti kırılır mı veya bu yaptığım iş bir büyüklenme, bir kibirlenme vasıtası mı olur.
Ya da tam tersi böyle yapmakla diğer Müslüman kardeşlerime de örnek olur muyum?
Bu şekilde derin mülahazalardan sonra göstermiş olduğumuz zararlardan herhangi biri dahi varsa sadakaları gizli vermek daha evladır. Zira böyle tehlikeler çoğu zaman toplumda mevcuttur. Daha sonra da değineceğimiz gibi sadakaların başa kakılması veya gösteriş vesilesi kılınmasına sebep olacak her durum sadakaların (sevabının) iptaline neden olur.şayet bu gibi tehlikelerden hiçbiri söz konusu değilse sadakalar açıktan ,temiz bir kalp ile ihtiyaç sahiplerine verilebilir.Allah bu hususta bizleri muhayyer bırakmış,fakat infakı gizli yapmanın daha  faziletli olduğunu bunu günahlara kefaret olacağını -El Bakara Suresi:271-  gece gündüz ,gizli açık infak edenlerin karşılığını yalnız ve yalnız Allah’ın verebileceğini -El Bakara Suresi:274- ve o kimselere asla korku olmayacağını müjdelemiştir.
İnfakı İptal Eden Durumlar:
Diğer rutin ibadetlerde olduğu gibi infakın amaçsal sahasına zarar verecek her türlü maraz, infakı ve dolaysıyla infakın ecirlerini iptal etmeye kâfidir. İşte infakı iptal eden ve bizlere Kur’an’ı Kerimde bildirilen sebepler şunlardır:
A-Gösteriş İçin Yapılan İnfak Geçersizdir
İnsanlara  gösteriş olsun diye malını infak edenlerin sadaka ibadetleri geçersiz kılınmıştır. Çünkü burada infakın maksadı  aslisi olan ALLAH rızası değil, büyüklük  taslama, böbürlenme veya halk arasında konuşulma  amacı söz konusudur. Bunu bir örneği de son günlerde olduğu gibi bu tür yardımlar, sadakalar, ALLAH rızasını kazanmaktan hariç her türlü maddi menfaate yönelik faaliyetler aracılığıyla gerçekleşmektedir. Bu şekilde gösteriş için, reklam için yapılan hayırlar ister şahsi ister grupsal olsun ALLAH rızasını kesbetmeye yönelik olmadıkça asla kimsenin sevap hanesine artı değer kazandırmayacaktır.
B-Başa Kakılan İnfak
İnfakı iptal eden diğer bir çarpıklık ise, infaktan sonra ihtiyaç sahibi kişiye bunu hatırlatıp durmak, yakınmak, kötü sözler söylemek kaydıyla, yapılan iyiliği başa kakmaktır. Böyle bir başa kakma, ihtiyaç sahiplerinin onurunu kıracağından, ve onları toplumda zor durumlara düşüreceğinden, en önemlisi de böyle çirkin bir hareketin bir Müslümana asla yakışmayacağından, yüce ALLAH böyle davranışların bütün hayırlı işleri iptal ettiği gibi infakın da ecirlerini zayi edeceğini bildirmiştir.
Ey iman edenler insanlara gösteriş olsu diye infak edip sonra minnet ve basa kakmayla sadakalarınızı geçersiz kılmayın.(El Bakara:264) güzel bir söz veya bağışlama peşinden gönül kırma ile gelen bir sadakadan daha iyidir.(El Bakara:263)
Görüldüğü üzere ALLAH Teâlâ hiçbir mazlumun hiçbir ihtiyaç sahibinin ezilip büzülmesini Müslüman onuruna yakıştıramamış, bunu önlemek amacıyla da infak edenleri sert bir dille uyarmıştır. Hakikat ne hususta olursa olsun başa kakma eyleminin çok çirkin bir hareket olduğu su götürmez bir gerçektir. İster sadaka, ister zekât ne tevdi edilirse edilsin, bu, hiç kimsenin haysiyetiyle oynanması için hiç kimseye destur veremez.
 

Asrı Saadette İnfak
Resulullah ve ona tabi bütün sahabe infak konusunda çok hassastılar. Varlık dönemlerinde bol bol infak ederken yokluk ve sıkıntılı zamanlarında da bırakın ihtiyaçlarından fazlasının asli ihtiyaçları olan mallarını dahi infak etmekten geri durmamışlardır. ALLAH’ın elçisinin örneğinde olduğu gibi: Bir kadın Hz.Peygamber'e elde örülmüş ve kenarları süslemeli bir aba getirerek "Ey Allah'ın Resûlu! Bunu giymen için sana getirdim" dedi. O sıralarda Hz.Peygamber'in de bir abaya ihtiyacı vardı. Kadının bu hediyesini kabul ederek giydi. Onu Hz.Peygamber'in sırtında gören bir sahabi: "Ey Allah'ın Resûlu! Bu ne kadar güzel bir abaymış. Onu bana verir misiniz?"dedi. Hz.Peygamber de abayı çıkarıp ona verdi. -Kenz, IV/42 (İbn Cerir, Sehl b. Sad'dan-
Sahabenin infakta en önde gelen ismi Hz.Ebubekir (R.A.)dı. Onun bu ahlaki üstünlüğü Resulullah’a çok yakın olmasından ve Resulun yanında o manevi havayı teneffüs etmesinden kaynaklanıyordu. Diğer sahabeler ilk başta Hz.Ebubekir’in amacını pek anlayamadılar. Müşrikler ise onu, kendi parasını gereksiz yere kölelere cariyelere fakirlere veren saf adam olarak tanımlıyorlardı. Fakat sonraları müşrikler Hz.Ebubekir’in yüksekliğinin farkına varamasalar da, Ashab onu kendilerine örnek almaya başlamışlardı bile.
Hatta sahabeler arasında gizliden gizliye kıyasıya bir yarış baş gösteriyordu. Özelliklede Ebubekir ile Ömer arasında iyice kendisini belli ediyordu bu yarış. ALLAH’ın bizlere tavsiye buyurduğu hayırda yarışınız emrinin güzel bir örneğiydi bu aynı zamanda, infak yarışı.
Günlerden bir gün Tebük Seferi’nin hazırlıkları yapılıyor, ve bütün müminler ellerindekini avucundakileri Resule teslim ediyorlar. Hz.Ömer kimseden özelliklede Hz.Ebubekir’den hayırda geri kalmamanın derdinde. Neyi var neyi yoksa çoğunu alıp geliyor ve ALLAH’ın elçisine teslim ediyor. Kâinatın efendisi soruyor:
-Ya Ömer malını ne kadarını getirdin?
- ‘’Malımın yarısını getirdim ey Allahın elçisi. Yarısını da aileme ve çocuklarıma bıraktım’’ diyor Ömer. Ve seviniyor çünkü yarış içensinde olduğu Ebubekir’den daha fazla infak etmişti.
Resulullah bu sefer Ebubekir’e dönüyor:
-Sen ne kadar getirdin Ey Ebubekir?
Ebubekir:
-“Ben malımın hepsini getirdim Ey ALLAH’ın elçisi aileme de en kıymetli serveti, ALLAH’ın ve Resulunun aşkını bıraktım bu onlara yeter.” cevabını veriyor.
Hz.Ömer en yakın arkadaşı Hz.Ebubekir’in bu manidar davranışına karşılık, Hz.Ebubekir’den daha fazla mal verdiği halde, ancak ona imrenmekle yetiniyor. -Müntehabu'l-Kenz IV/347 (Ebu Davut, Tirmizî, Dârimî, Hâkim, Beyhakî, Ebu Nuaym-
Sahabenin bu örneğinden alamız gereken ders önemi olanın herkesin gücü yettiğince infak etmesi gerektiği sonucu olacaktır. Fakirler bu bakımdan üzüntü duymamalıdırlar. Çoğu zaman fakirin verdiği bir lira sadaka zenginin verdiği yüz liradan daha hayırlıdır. ALLAH Teâlâ verdiği imkânlar doğrultusunda kullarını yargılayacaktır.
Hz Ebubekir Resulullah’ın, “Benden sonra bir nebi daha gelecek olsaydı o Ebubekir olurdu” methiyesini kazanmış tek sahabedir. O ki çok yüksek ahlaklı ALLAH’a ve Resulune bağlı olmakla beraber bütün servetini İslam yolunda harcamaktan çekinmemiş ve K.Kerimde ima yoluyla adı geçen tek sahabe olmasının yanı sıra infak ve hayır hasenatta en ileride olan örnek insandı.
Öyle ki çok aşırı zengin olduğu halde yiyecek ekmek bulamadığı günleri görecek kadar infak etmeyi seven bir ALLAH dostuydu. Böyle fakir kaldığı günlerden bir gün  evinde yiyecek ekmeği bile yoktu. ve kızı Esma’ya dedi ki: “İnsanların bizi zengin bilmesi ne kötü.” Kimsenin bize tasadduk ettiği yok. Zaten olsa da kabul edecek değiliz.fakat bir yemeğe dahi davet eden de bulunmaz mı hiç?’’ diyerek birazda iç geçiriyordu. Tam o sırada kapı çalındı. Fakir bir zat Ebubekir’den yüklü bir miktar istedi. O da şu an üzerimde yok dükkândan alıp geleyim diyerek adamı bekletti. Kızı Esma ise: “Babacığım paramızın olmadığını söyle ayıp değil ki.” diyerek babasına hatırlatma yapıyordu. Fakat Ebubekir infaktan geri kalır mıydı? Hemen eskiden iş yaptığı ortaklarına koştu borç aldı ve o adama verdi.
İşte Ebubekir böyle bir şahsiyetti. Öldüğü zaman malından hiçbir şey bırakmamış. Bir tek Hz.Ömer koltuğu devralırken yaptığı hesaplarda bir kavanoz dolusu dirhem çıkmıştı. Ebubekir halifelikten aldığı bütün maaşını devlete tasadduk ettiğini yazıyordu. Bu olay Hz.Ömer’i günlerce ağlattı. “Ey Ebubekir ey Sıddık hayattayken seni geçemedim, öldüğünde de bana müsaade tanımıyorsun’’ Hz Ömer, Hz.Ebubekir’in büyüklüğünü bir kez daha anlamış oluyordu.
SONUÇ:
İnsanların bu dünya hayatında malla, mülkle mutlu olabileceği bir sınır vardır. O sınırın ötesine geçmekse ALLAH’a yakınlaşmak için sahip olunan şeylerden paylaşmakla mümkün olacaktır. Bunun aksini iddia edenler maddi değerlere asli misyonundan başka vazifeler yükleyenler  ne kendilerinden hastalıkları, ne  başlarına gelebilecek felaketleri, ne de ölümü kendilerinden savabilirler. Tüm bunlar bize çok güçlü olarak görünen paranın ALLAH karşısındaki acziyetini bizlere göstermektedir.
Yaratan bunların hepsini ezelde takdir ettiği için bizlere cimrilik hastalığından kurtulunuz elinizde ne varsa küçük büyük infak ediniz paylaşan bir toplum olunuz. Tavsiyelerinde bulunarak insanların ebedi saadete erebilmesi için dosdoğru yolu göstermiştir. zenginlerin fakirlerle paylaştığı, hiç kimsenin en temel ihtiyaçlarında bile sıkıntı çekmediği, toplumun üst kademesiyle alt kademesinin kardeş olduğu bir toplum ancak bir İslam toplumu olabilir. Bu da ancak infak müessesesinin işletilmesiyle mümkün olacaktır.
Bugün bir yoksul Asr-ı saadetteki bir yoksuldan daha acizdir. Çünkü o toplumda fakirler, kapısı çalınıp bir şey istenildiğinde başkasından borç bulup tasadduk eden bir zengine, ve onu örnek alan toplum fertlerine sahiptiler. Bugün ise bizler infak etmekten korkan, verirsem ben fakir kalırım diyen, hasis, korkak ve ALLAH’ın sevgisinden ırak zenginlere sahibiz. İşte bu zenginler ki ALLAH onlara, yaptıklarına karşılık azapların en şiddetlisini verecektir. Dünya ve ahiret bedbahtlığı onların üzerine olacaktır.
Buna karşılık sayıları az da olsa gücü nisbetinde infak etme gayretinde olanlar ister zengin ister fakir olsun Rahman onların yüzünü dünyada ve ahirette yüzlerini kara çıkarmayacaktır. Yaptıklarını karşılığı olarak dünyada sağlık, sıhhat ve en önemlisi ilahi/saf mutluluğa ulaşacaklar, ahirette de, ilahi/sonsuz mutluluğa kavuşacaklardır. Muhakkak ki ALLAH, mutlak adalet sahibidir ve vaadinden asla dönmez.

Hazırlayan: Veysi Demir

Etiketler : ramazan, infak, rezzak ismi
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
YAŞAM Kategorisindeki Diğer Haberler
Cuma Hutbelerinde “Her İşin Bir Ahlakı Vardır” konusu işlendi.
Peygamber Sevdalıları Vakfı tarafından Batman'da düzenlenen ve büyük bi..
Geçtiğimiz hafta sonu Batman'da düzenlenen mevlit ekinliğine katılan va..
Peygamber Sevdalıları Vakfı Batman İl Koordinatörlüğü tarafından düzenlenen..
Peygamber Sevdalıları Vakfı gerçekleştirilen mevlit etkinliğine katılanlar,..
Peygamber Sevdalıları Vakfı Batman Koordinatörlüğü, yayımladığı mesajda Mev..

RSS
© 2024 - Batman Basın
bmV0aGFiZXJ5YXppbGltaS5jb20=