Türkiye’nin orta vadeli programı 8 Eylül 2025 tarihinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından açıklandı.
İsterseniz bu programa geçmeden 2013 yılında hazırlanan 10. Kalkınma planında açıklanan Cumhuriyetin 100. Yılına denk gelen 2023 yılı için öngörülen temel hedeflere ve gerçekleşen rakamlara bir bakalım.
2023 yılı için hedeflenen ve gerçekleşen
Milli gelir (GSYH) 2 Trilyon Dolar 1,153 trilyon dolar
Kişi Başına Milli Gelir 25 bin Dolar 13,244 dolar
İhracat 500 Milyar Dolar 256 milyar dolar
İşsizlik Oranı % 5 % 8,8
10. kalkınma programında, nitelikli insan, güçlü toplum, yenilikçi üretim, istikrarlı yüksek büyüme, yaşanabilir mekanlar, sürdürülebilir çevre, kalkınma için uluslararası iş birliği öngörülüyordu.
Yeni hazırlanan Orta Vadeli Programda birkaç konuya değineceğim.
Şimdi soruyorum yukarıda 2023 yılı için hedeflerin hangi birisi gerçekleşti? Gerçekleşmeyi bir tarafa bırakalım belki de Cumhuriyet tarihinde görülen en büyük sapmaları bu programda gördük.
Peki yukarıdaki toplam milli gelir, kişi başına düşen milli gelir, ihracat ve işsizlik oranlarının tutması için ülkemizin ekonomik alt yapısı buna müsait miydi? Tabi ki hayır. O zaman alt yapı müsait değilse gerçekçi olmayan bu hedefler nasıl konuldu?
2013 yılında 2023 yılı için hedeflenen ihracat 500 milyar dolar. Ama gerçekleşen ihracat 256 milyar dolarda kaldı.
2025 yılı bütçesinde faiz ödemesi 1 trilyon 950 milyar lira olarak öngörülmüştü. Ama bu da tutmuyor. Orta vadeli programda, şimdi de 2025 bütçesinde faiz ödemesi 2 trilyon 053 milyar tl olarak revize edildi.
Orta vadeli programda, diğer yıllara ait faiz ödemeleri, 2026 yılında 2 trilyon 742 milyar, 2027 yılında 3 trilyon 040 milyar tl, 2028 yılında 3 trilyon 347 milyar tl olması öngörülüyor.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz’ın açıkladığı hedeflere göre işsizlik oranının 2026’da % 8,4, 2027’de % 8,2 ve 2028’de % 7,8 olması bekleniyor.
Dönem sonunda (2028) kişi başına düşen milli gelir de 21.000 dolara çıkacakmış.
Peki bu öngörülüler tutar mı?
Geçmiş dönem programlarına bakarsak maalesef. Durum iyi değil. Milletin büyük bir çoğunluğu sermaye sahiplerine ve Londra tefecilerine çalışıyor. Emekli de 16.880 TL’ye yaşar gibi yapıyor.
Burada ücretli, emekli, dar gelirli ve orta direkten, zenginlere büyük bir sermaye transferi yapılıyor. Orta direk yok oluyor. Yani zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor.
Bütün bunlar, hem de her fırsatta faize karşı olduğunu söyleyen muhafazakâr iktidar tarafından yapılıyor.
2025 yılı bütçesi hazırlanırken faize ayrılan 1 trilyon 950 milyar TL demiştik. O bütçede çiftçiye ayrılan destek ise 135 milyar TL Çarpıklığı bundan daha iyi hiçbir şey anlatamazdı.
Hesaplamalarda birtakım sapmalar olur ama bu bütçelerdeki kadar çarpıcı sapmalar önemli bir yönetim zafiyeti olduğunu gösteriyor. Mallardaki fiyatlama davranışlarındaki bozulmalar giderek kronikleşiyor. Bu durum, enflasyonla yapılan mücadeleyi daha da zora sokuyor.
Peki bu sapmaların sebebi nedir?
Ekonomi, insanların sınırsız ihtiyaçlarını, kıt kaynaklarla en verimli şekilde nasıl karşılayabileceklerini inceleyen bir sosyal bilim dalıdır. Yani bu iş bir bilim işidir. İşi ehline vermezseniz, bilimin kurallarına göre değil de birtakım siyasi çekincelerle, popülist politikalarla ve nefsi arzulara göre uygulamaya kalkarsanız yaşanan bu tür çarpıklıklar hiçbir zaman aşılamaz.
Gerçek ekonomi bilimi ile uğraşan bireyler, eleştirel düşünme ile dünyanın mevcut durumu karşısında kendi tarihinden ve kültüründen kendilerine ait başarılı ekonomilerini inşa edebilirler. Ama itaat kültürünün kuşatması altındaki bireyler, düzgün giden ekonomilerini bile muhafaza etmekten aciz kalırlar.
Bedelini de milyonlarca vatandaş öder.