Lütfen bekleyin..


Ahmed Said Şirvan

Beyrut Saldırısı, Paris Saldırısı

22 Kasım 2015, 18:17 - Okunma: 2662

Geçenlerde Beyrut’ta bir saldırı oldu. Eş zamanlı gerçekleştirilen iki farklı saldırıda 41 kişi hayatını kaybetti, 200’denfazla kişi de yaralandı. Bu yaralılardan birçoğu da ağır yaralı ve bu süre içerisinde hayatını kaybedenler de olmuştur. Bir gün sonra Paris saldırısı gerçekleşti. Burada da 129 kişi öldü, 350’den fazla yaralı var ve bunlardan bazılarının durumu ağırdır. Hastaneler de hayatını kaybedenlerin haberi gelmeye devam etmektedir. Her iki saldırı da İŞİD tarafından yapıldı. Her iki saldırının da acısı çok büyüktür. Her iki saldırının da kabul edilir bir tarafı yoktur. İnsanlığa karşı işlenen bir suçtur.

Bu olaylar karşısında takınılması gereken tavır çifte standart olarak karşımıza çıkmaktadır. Beyrut saldırısı sadece bir ’41 kişinin öldüğü’ haber olarak yerli ve yabancı basın ve ilgilileri tarafından duyurulurken, Paris saldırısı ise yerli ve yabancı basın tarafından gün boyu, öldürülen şahısların adlarına ve yaşam hikâyelerinin en ince ayrıntılarına varıncaya kadar, dramatik bir şekilde sunulmaktadır.

Oysa her iki yerde de ölenler ‘insan’dır. Her iki eylemi de, aynı örgüt yapmıştır. Peki, Beyrut saldırısında onlarca kişi ölürken, ancak bir haber olabiliyor, Paris saldırısı ise günlerce tek haber olarak niçin sunuluyor? Ayrıca Beyrut’taki saldırıda, eylemciyi fark eden bir kahraman, eylemcinin üstüne atlayarak ve kendisini bilerek ve isteyerek feda ederek belki de onlarca insanın can kaybını önlemiştir. Böyle fedakârca kahramanlıklar ise görülmemektedir.

Yabancıların bu çifte standartlarını anladık ta, yerli basının daha kralcı bir şekilde yaklaşım sergilemesi ise, zihin kodlarının ne kadar da bu coğrafyaya yabancı olduğunu bize bir kez daha göstermiştir. Her gün onlarca kişinin öldüğü ve ya direkt veya dolaylı olarak batılıların elinin içinde olduğu bu ölümler, sadece bir haber olarak geçiştirilmektedir.

İslam coğrafyasının başkentlerinde ve çeşitli şehirlerinde her gün bombalar patlatılırken, saldırı ve suikastlar gerçekleştirilirken, uçaklarla yerleşim yerleri harabeye çevirilirken, bütün bir ümmetin insanı adeta kan ağlatılırken, sesi soluğu çıkmayan insanların, Paris saldırısı karşısında feryat etmeleri pekte insani bir davranış olarak gözükmüyor.

Bu saldırıların, ölümlerin, açlıkların, mültecilerin tek müsebbipleri de ‘bu batı’lı insanlık düşmanlarıdır. İslam coğrafyasındaki hangi kargaşanın, hangi katliamın failine bakılırsa, arkasında ya Amerikalı ya da Avrupalı birinin kanlı ellerini ve katil yüzünü görürsünüz. Yüzyıllardır aramızda patlattıkları bombaların bir benzeri aralarında patlayınca avazları çıkıncaya kadar bağırıp çağırmaya başlıyorlar. ‘Bize nasıl böyle bir şey yapılır’ tekebbürü ile yine de insan olduklarının farkına dahi varamıyorlar. Peki, on yıllardır başlarına bombalar yağdırdığınız insanların ölümleri, yaralanmaları, evlerini/yurtlarını terk etmek zorunda kalmaları acı değil mi?

Paris saldırısının arka planına, sebeplerine bakmak gerekmez mi? Fransa’nın sadece son on yıl içerisinde Afrika’daki işgalleri, katliamları, tecavüzleri ve insanlık dışı uygulamalarına bakıldığında, aslında bugünkü saldırıların gerçek müsebbibinin de kim olduğu ortaya çıkmaktadır. O kadar işgalin, o kadar katliamın, o kadar tecavüzün ve insanlık dışı uygulamanın bir getirisi olmayacak mı?

Irak işgalinin, bu işgal esnasında uygulanan vahşetler, insanlık dışı muameleler, uçaklarla bazı yerlerin özellikle Fransa tarafında bombalanması, insanların topluca imha edilmeleri, netice itibariyle bu ülkenin işgaliyle bir milyondan fazla insanın katledilmesinde öncü bir rol oynayan Fransa’ya bir karşılığı olmayacak mıdır?

Ya Libya işgaline ne demeli? Bu ülkenin talan edilmesi, istikrarsızlaştırılarak katliamdan geçirilmesi, insanların birbirilerine düşürülerek fitne ateşinin yakılması, bir ülkenin baştan sona yaşanılmaz hale getirilerek her bir sokağının ölümleri yaşadığı, geleceklerinin karartıldığı koca bir ülkenin kahrı, acısı bedduası ve mazlumun ahı gelip sizi evinizde yakalamaz mı?

Acıları bile ayrıştırdığınız, ölümler arasında bile ayrıcalıklar oluşturduğunuz bu iğrenç yaklaşımlarınız karşısında siz de rahat yüzü görmeyeceksiniz. Sokağınızda patlayan her bir bombanın sesini duyduğunuzda, uçaklarla bombaladığınız şehirlerin, kasabaların ve köylerin yıkıntıları arasında çıkarılan masum bebeklerin parçalanmış yüzlerinin size neyi ifade ettiğini, eğer hala insanlığınız kalmışsa belki kavrayabilirsiniz.

Göğüslerinize isabet eden kurşunları hissettiğinizde, yıllardır pervasızca ve bütün canavarlığınızla öldürdüğünüz mazlum insanların çığlıklarını ve annelerinin kucağında kurşunlanan bebeklerin iniltileri karşısında annelerin gözyaşı yerine kan ağlayışlarını belki anlayabilirsiniz. Bu acıyı hissettiğinizde bize yaptığınız zulümlerin büyüklüğünü, bize çektirdiğiniz acının çekilmezliğini eğer hala insanlığınızda zerre miktarı nasibiniz varsa belki anlayabilirsiniz.

  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.

RSS
© 2024 - Batman Basın
bmV0aGFiZXJ5YXppbGltaS5jb20=