Lütfen bekleyin..


Ahmed Said Şirvan

Özyönetim Hendeği İle Baykuşun Harabeleri

17 Aralık 2015, 10:35 - Okunma: 3155

Rivayet edildiğine göre Enuşirevan adında bir Pers imparatoru varmış. Hükümdarlığının ilk yıllarında zulmü ile nam salmış, onun gazabına uğramayan kalmamıştır. İsraf almış başını yürümüş, adalet ortadan kalkmış, astığım astık, kestiğim kestik olmuş, adeta memleket baştanbaşa bir harabeye dönmüştür. Ancak bir gün avlanmaya giderken, bir kaynak suyunun başında iki baykuşun birbirleriyle ötüşmelerine şahit olmuş ve kendisini çok etkilemiştir.

Bunların bu ötüşmelerini çok merak etmiş ve ‘keşke bunların ne dediğini bilseydim’ diye vezirine söylemiş, akıllı vezir kuşdilinden anladığını söylemiş ve eğer bağışlarsa onların ne dediğini aktarabileceğini bildirmiş. Enuşirevan kendisine bir şey yapmayacağını dair güvence verince, baykuşlar arasındaki diyalogu aktarmaya başlamış. Bir baykuş oğlu için diğer baykuştan kızını istiyormuş. Kız babası baykuş, başlık parası olarak bir harabe istiyormuş. Oğul babası baykuşun cevabı memleketin ahvalini izah açısından ibretlikmiş. “Enuşirevan memleketin başında olduktan sonra bir harabe yerine on harabe bile verebileceğini söylüyormuş” diye aktarmış bilge vezir.

Bu hikâye Beydaba’nın Kelile ve Dimne adlı eserinde geçmekte ve öğretici bir hikâye olarak ibret alabilenler için müthiş dersler barındırmaktadır. Baykuşlar harabeleri çok sever ve oralarda yaşamaktan müthiş hoşlanırlar. Mamur yerler onlara sıkıcı gelir, bu yerleri yıkıp harabeye çevirmek ve bu harabelerde ötmek en büyük hayalleridir. Virane beldeleri mesken edinir, adeta bu viraneler kendisine kâşaneler gibi gözükür. Viraneyi Kaşane gibi görüp üzerine konan baykuşun keyfi yerinde olduktan sonra, memleket baştan başa viraneye dönmüş ne yazar!!!

Son özyönetim ilanlarıyla, memlekete baykuşluk taslayanların peşi sıra attıkları adımlarla, aslında memlekete nasıl bir son hazırladıklarını tahmin etmek zor değildi. Gerginlik ve cebelleşmenin olduğu yerde, soğukkanlı davranmanın zemini olmadığını gayet iyi bilmektedirler. Dolayısıyla kimsenin sorgulamaya fırsat bulmadan, hemen herkesi bu işe dâhil etmenin, tüm kesimleri olabildiğince çatışmanın tarafı haline getirmenin hesabı içerisinde idiler.

Daha önce 6-7 Ekim vahşet kalkışmasında bütün bir halkı bir oldu-bitti ile kendilerine taraf haline getirmenin ve ne kadar dindar insan varsa toptan yok etmenin provasına giriştiler. Vahşetleri yüzlerine gözlerine bulaşınca da kıvırmaya başladılar. Tek ayaküstünde onlarca yalanı bir araya dizdiler. Ama mazlum Müslüman halk onların İslam’a olan düşmanlıklarını gördü, komünistçe yaklaşımlarını anladı ve onların iğrenç planlarından olabildiğince nefret etmeye başladı. Artık çağrılarına kulak asmıyor ve adeta bugüne kadar isteyerek ve istemeyerek onlara verdiği desteğinden bin pişman olduğunu haykırıyor.

Halk desteğinin gittikçe azaldığını fark eden komünist örgüt yeni taktikler geliştirmeye başladı. Büyük şeytan Amerika’nın Kobani’de onların kulağına üflediği bazı yeni numaralarla öz yönetim ayaklarına yatmaya başladılar. İlkin göstermelik birkaç hendek kazmaya başladılar. Fakat efendileri böyle cılız asılmaları kabul etmeyeceğini söyleyince, bazı ilçe ve mahalleri pilot bölge uygulamasına alarak emre hazır olduğunu göstermeye başladı. ‘Biji Serok Obama’ yağcılığından sonra’ bol aferin’li taltifler gelince, hendekleri derinleştirmeye, halkı daha bir esir etmeye, geleceklerini karartıp evlerini viraneye çevirmeye başladır.

Önce Şemdinli taraflarında on binlerce ifade edilen mazlum Kürt halkının göç etmeye, evini, yurdunu terk etmeye zorlandı. Daha sonra Silvan’da binlerce ailenin göç ettiği yansıdı haberlere. Buradaki evlerini terk etmek zorunda bırakılan bu mazlumlardan evlerin tapusunu da vermelerini isteyerek, ‘öz yönetimden ne kast ettiklerini’ halka ifade etmeye başladılar. Sonra sadece Sur ilçesinden 20 bin insanın göç etmek zorunda bırakıldığı komünist örgüte yakın medya da bile dillendirilmeye başlandı.

Şimdi de Cizre, Silopi ve Nusaybin’de yoğun bir göç dalgasının başlandığı söylenmektedir. Yerel kaynakların ifadesine göre Silopi’nin üçte ikisi, Cizre’nin yarısından fazlası ve Nusaybin’in üçte birinin bu beldeleri terk ettikleri söylenmektedir. Artık haberlerde sadece oraları terk etmek zorunda kalan öğretmenleri ve kamu çalışanlarını değil, yollara düşen halkın görüntülerini canlı yayınlarda bütün dünya izlemektedir. Hendeklerle çevrili ve mayınlarlarla döşeli mahalle ve sokakların, öbür tarafında daha fazla esir hayatı yaşamak istemeyen yöre insanı çareyi göç etmekte buluyor.

Yıllardır yaşadığı mahalleyi, büyük sıkıntı ve yokluklarla sahip olduğu evleri, doğup büyüdüğü sokakları, şimdi büyük elem ve ızdırap ile terk etmeye mecbur bırakılmaktadır. Sokağa çıkma yasaklarının kalktığı mahalle ve ilçelere bakıldığında, gerçekten baykuşların üzerine tüneyip ötecekleri harabe evlerin, delik deşik olmuş binaların ve artık insanın içinden geçemeyeceği şekilde tahrip olmuş sokakların, yıkıntılardan dolayı yıllardır virane olmuş yerler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tam da baykuşların arzuladığı viraneler?! Baykuşlar harabeleri sever ve buraları mesken edinir. Ama harabelerde insanlar yaşamaz. Harap oluş diyarların insanlarının kalbi ise harabe evlerden daha büyük tahribat yaşarlar. Özyönetim hendeklerine de, baykuşların memleketimiz tünemelerini de kabul etmeyeceğiz.

Özyönetim ilanıyla bu kadar tahribat oluşturulmuşsa, Özyönetimin başarıya ulaşması halinde memleketin baştanbaşa viraneye döneceğini herhalde söylemeye gerek yoktur.

  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.

RSS
© 2024 - Batman Basın
bmV0aGFiZXJ5YXppbGltaS5jb20=