Lütfen bekleyin..


Tülay Demircan Koyuncu

Bizim Boyamız, Allah’ın boyasıdır!!!

03 Mart 2017, 21:38 - Okunma: 3168

Büyüklerin sözlerini masal dinler gibi dinlemeyi oldum olası hep severim. Her zaman, "Yaşanmışlıkların hikayesi" derim. "Neler yaşamışlar bee!!" diye içimden geçirirdim. "Valla ben olsam çekmem, yapamam..." gibi kelimeler beynimde dans edip dururlardı.

Çok okuyan mı? Çok gezen mi bilir? derler ya neden çok gezen diye düşünürdüm. Gezen insan olayları hissederek, dokunarak yaşadığından olduğunu, yılların tecrübesiyle öğrenebilmiştim. Hayat, içinde neleri saklar. Kah gizli akan gözyaşları… Kah kalabalıklar içindeki yalağuz (Karadeniz şivesinde yapayalnız demek)kalışı... Kah tek taraflı gizemli sevdaların acısını... Kah, kötülerin zafer kazandıklarını sanmalarını...vb.

Oysa ben, iyiliklerin karşılık bulacağına inanarak büyümüştüm. Ben; iyi ve güzel olan ne varsa elimden geldiğince yapacaktım. Evet, hep bu doğrultu ile yol aldım. Hayat okulumdaki tezimi "iyilik ve merhamet" üzerine yazacaktım. Tezim bittiğinde, yüce Yaradana sunarken, notunum iyi olacağından emin olacaktım. "Hayat okulundan başarılı bir derece ile mezun oldunuz."diyecekti, Melekler bana!!

Ömür sermayemi nasıl harcadığım önemliydi. Nerelere ne kadar harcamıştım. Yaşam, bir ömrün iş yeridir. Kâr- zarar kitabın sonunda belli olur. Eğer ki!!! Günlük ya da haftalık hesap yapılmamış ise, iflas kaçınılmazdı. "Bugün, ömür sermayemi nasıl tükettim. Ne kadar gereksiz harcamalar yaptım. Yada kâr yapabilme adına bir alış-veriş, olabilmiş miydi?"

İnsanın kavrayamadığı tek hatası “kendindeki yanlış ve eksiklikleri göremeyişi” olmuştur. Oysa yaratılan her varlık eksiktir. Çünkü, Yaratana daima muhtaç tır. Öyle yaratılmıştır. Bunun bilincinde olsak, yaşam sayfalarımıza resim çizerken, elbette daha dikkatli ve daha renk uyumu içeren Bediz'ler resmedebiliriz. Lakin, nefes aldığımız yaşam mücadelemizdeki şeytanlaşmış varlıklar, zaman zaman iyiliklerin yapılmamasının gerekliğinin, dersini vermekteler.

İnsanı en çok da en yakınları üzmüştür. En yakını derken... " Saçı başı ağarmış, dizlerinde derman kalmamış..." diye başlanan cümlenin neler anlatacağı tahmin etmek, zor olmasa gerek.

Bu cümleler, "Bir hayat hikayesinin sunumundan başka bir şey değildir. "Hastane odasında kendini dinliyordu. "Haydi! anlat bakalım, daima sen, beni dinledin. Şimdi de hele sen niye bu kadar hüzünle dolusun ki!!!"

Bir ara durup" ya kafayı mı sıyırıyorum?" diye kendi kendine gülümsedi. "Aman be akıllı oldum da ne oldu? Varsın azıcıkta deli olayım. Gerçi deli dolu bir kişiliğim var ama !! işte yine de akılla hareket ediyorum ya…"

Mücadele ile geçen yıllarında, kendine mutlu olma fırsatını hiç sunmamıştı. Onun hayat tezinin ilk paragrafında yazan, özlü sözden, yola koyulmuştu. "Her insanı mutlu et" yazmaktaydı. Annesi, eşi, kardeşleri, komşuları, akrabaları... Hepsine mutluluk sunmayı başarmıştı. Asla!! İyi desinler diye değil!! Elinden, kendinin huzurla yaşaması gelmiyordu. Ama birilerini sevindirmek, dertlerini dinlemek, yettiğince çare bulabilmesi...

Onun için, işte mutluluk tamda buydu... Diye kendi kendini yargılarken bile başka insanların mutlu oluşuna bir gülümseme katmanın huzurunu yaşıyordu. Ağrılar içinde yattığı yatağında. Hastaneye gelirken, inanılmaz ağrılar çekiyordu. Arabayı kullanan nerdeyse yarım asırdır hayatını paylaştığı eşinin, anlamsız sözlerini duymamazlıktan gelmeye çalışıyordu. Aslında alışmıştı. Hayat arkadaşım dediği insanın vurdumduymaz hallerine... Ama yine de acıtıyordu sözleri. Hayat yoldaşı, ağrıdan iki büklüm olan eşini, hastane kapısına bırakıp "falan market kahvelerde indirim yapmış, anneme alayım. Sonra gelirim." deyip gaza basıp hızla sokağın sonuna varmıştı. Ağrıdan yeni yürümeye başlayan bir bebeğin adım atışı gibi yürümeye gayret ediyordu. Acil servise doğru yürürken yığılıp kaldığını hemşirenin "gözünüzü açın" sözleriyle anlamıştı. Bayılırken bir yabancı çift yere düşerken tutmuşlardı. "Yalnız mı geldiniz?" soruna cevap verirken canı bir kez daha acımıştı. "Eşim arabayı park ediyor" diye pembe yalan söylemişti. "Hayatı hiç sorgulamamış olmamdan mı kaynaklanıyordu? Bütün sorunlarım!!" derken, gözünden süzülen yaşın görülmemesi için başını yastığa iyice gömmüştü. Film şeridi misali hayat gelip geçmektedir. Ne tekrarı vardı Ne de özeti…

Yaşanan bir saat uçup gidişiyle kalıyordu. Eşinden bile iyilik görmeyen bir insan, hayattan beklediği, ne olabilirdi!? Hayatın gerçekten misal yerinde ise bir yerden hızla geçen trenden bir farkı yoktu. Mutlu olmak, kendi elinde olan bir Bardak su gibidir. Suyu ağzına getirip, susuzluğunu gidermek bir çözüm ise...

O vakit nasıl ve de kimler ile saadeti yaşıyorsak!!! Onları hayatımıza katmalıyız. Yaradanın sözleri ile konumuzu noktayalım: El Bakara suresi/138.ayet; “Siz de Allah'ın ortaya koyduğu tabiî renklere boyanın, insan yaratılışına uygun, İslâmî ilkeleri ve değerler manzumesini hayata geçirin. Allah'tan başka kim, insan fıtratına uygun en güzel boyayı, insan tabiatına en uygun değerleri ortaya koyabilir.”

Biz daima, yalnız O'nu ilâh tanıyor, candan Müslümanlar olarak O'na bağlanıyor, saygıyla O'na kulluk ve ibadet ediyoruz. En değerli boya ile yüreklerimizi boyayalım… Değerli Okurlarım…

  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları
1669 gün önce
2237 gün önce
2266 gün önce
2285 gün önce
2292 gün önce
2337 gün önce
2389 gün önce
2423 gün önce
2489 gün önce
2516 gün önce
2636 gün önce
2640 gün önce
2765 gün önce
2822 gün önce
2830 gün önce
2976 gün önce
3107 gün önce
3117 gün önce
3131 gün önce
3293 gün önce

RSS
© 2024 - Batman Basın
bmV0aGFiZXJ5YXppbGltaS5jb20=