Lütfen bekleyin..


Abdurrezzak ÇELİK

Hayal Edilemeyen Gerçek, Şeyh Ahmet Yasin!

19 Ekim 2017, 00:24 - Okunma: 2935

Bugün yine düşüncelerden düşüncelere uçuyor, düşünmesi gereken beynim. Bir bu tarafa, bir diğer tarafa doğru yalpalarken, eşsiz şehitlerimize doğru kulaç atmaya başladı. Başlar başlamaz da hayatın gerçekleriyle yüz yüze kaldı. Buna karşı be de aldım kalemi, masmavi gökyüzünün üzerinde bulutlarla konuşmaya başladım...

Filistin’e doğru yelken açtım gökyüzünde. Masmavi olan gökyüzüyle raks ederken gönlüm, özgürlüğe doğru uçuşan bembeyaz güvercinleri andırıyordu. Özgür olduklarını zanneden zavallılar, küçücük topukla hayatı adımlarken, felçli yiğitler hayatın gerçek içeriğini bizlere tefsir ediyordu...

Ben bir rehber düşledim düşlerimde; Huseyn’vari yiğitlikle ön saflarda çarpışan. Ben bir yiğit hayal ettim hayallerimde; Selahaddin’i ferasetle ümmeti uçurumdan kurtaran. Ben bir ümmet özledim özelde; âlimi amil, imamı kâmil, fertleri cahit, sözleri ahit, felçlileri mücahit. Ben bir Şeyh Ahmet Yasin gördüm gerçeklerde; düş değil, hayal değil, temenni ise hiç değil. Tamamıyla gerçek olan bir destan. Ben bir imam diyeceğim, sizler Şeyh deyin. Ben bir vaiz diyeceğim, sizler söyledikleri ile amel eden bir hatip deyin. Ben bir mücahit diyeceğim, sizler mevziden mevziye mücahitleri kurtarmaya giden elleri öpülesi komutan deyin. Tekerlekli sandalyeye mahkûm olup zalime korku salan yüce bir zat…

Hepiniz hatırlarsınız asr-ı saadet, asr-ı saadet olmadan önce zalimlerin güç göstergesi olarak mazlum, perişan, bê kes mustazaflara eziyet çektirerek, (Bilal-Habbab yada Sümeyye-Yasir)'i katlederek ne kadar cesur(!) olduklarını kanıtlıyorlardı. Hani Abdullah ibni Mesud Kabe’de Rahman suresini okurken, o kendini bilmezler çullanmıştılar ya üzerine… Hani sahabeler tarif ederlerken ya onu, kıpkırmızı bir put halini almıştı diyorlardı ya hani, hatırladınız değil mi? İşte o kıpkırmızı bir puta benzeyen, ağzı-gözü yara bere içinde olan suratındaki kanda dahi ayak izi olan o mübarek sahabenin, yaralı, yerden kalkamadığı anda bile dudağından şu kelime dökülüyordu. Anam babam sana feda olsun Ya Resulallah, müşrikleri hiç böyle aciz, hakir ve perişan görmemiştim. İzin ver Ya Resulallah bir daha gideyim ve bir daha o sureyi yüzlerine okuyayım. Çok anlamlı değil mi? dayağı yiyen o, yerden kalkamayan o ama aciz olan onlar…

Ne güzel söylemişti Üstad Said-e Kurdi; Hakiki imanı elde eden kâinata meyden okur. İşte buydu Şeyh. Hakiki imanı kalbinde nakş etmiş olmalı ki, tekerlekli sandalyede, felçli haliyle tank tüfeğe meydan okuyabiliyordu. Allah düşmanları onun bu halinden dahi o kadar korkuyorlardı ki yanına yaklaşamadılar. Bebek gibi bakıma muhtaç olan bu yüce şahsiyeti kendilerine yaraşır şekilde kalleşçe şehit ettiler. Eminim Şeyh Yasin de aynen ecdadı İbni Mesut gibi onların bu zavallı hallerine bakıp acımıştır. Tekrar kalkıp bu ihtiyarlar karşısında, çocuklar, hastalar, kadınlar karşısında aciz olan bu yaratıkların, felçli haliyle önlerine dikilerek necaset kokan meymenetsiz suratlarına, temiz tükürüğünü atarak kirletmez izzetli bir şekilde direnerek şehit olmayı yeğlerdi.

Yine Şeyh’ti ümmetin toparlanabilmesi için gecesini gündüzüne katan. Yine bizdik uyanmak yerine hep yatan. Ama Şeyh yılmadı, son demlerinde bile ümmetin uyanabilmesi, cesaretlenebilmesi, dile gelmesi için ümmetin suskunluğuna Rabb’e şikâyet etti ve öyle gitti. (Rab Teâlâ şehadetini kabul etsin)

 Şeyh’in bu çağrısı çok yerde karşılık bulmadı maalesef, cılız bir sesle seslerini yükseltmeye çalıştılar müminler. Kimisi kavli duayla karşılık vermeye çalıştı kimisi de fiiliyata dökmek için karar kıldı ve uygulamaya koyuldular. Bu çağrıya ses verenlerden bazıları Türkiye’dendiler. Mavi Marmara gemisindeki cengâverler kardeşlerine yardım ulaştırabilmeleri için yola koyuldular. Hepiniz hatırlıyorsunuzdur, mavi Marmara masmavi denizde seyir halindeyken, kanla beslenen vampirler tarafından etrafları çevrildi.

9 masum can, 9 nadide gül, 9 seçkin insan, terör devletinin zulmüne şahit 9 yiğit şehit. Sonrasında birer birer toprağa yiğitler düştü Aytaç misali. Yasinler ümmeti uyandırmak için canıyla bedel ödedi. Abdulcelil ve Muhammed Şerif’de kötülük yeni nesli bulmasın diye mücadele sonucu Rab Teala’ya intikal ettiler korkusuzca.

Bu yiğitlerin kanları-canlarıyla ümmetin uyanması duası ile…

  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları
1181 gün önce
1293 gün önce
1356 gün önce
1481 gün önce
1516 gün önce
1523 gün önce
1572 gün önce
1608 gün önce
1615 gün önce
1622 gün önce
1705 gün önce
2648 gün önce
3130 gün önce
3166 gün önce
3172 gün önce
3243 gün önce
3319 gün önce
3405 gün önce
3439 gün önce
3468 gün önce
3488 gün önce
3510 gün önce
3524 gün önce
3552 gün önce
3663 gün önce
3735 gün önce
3781 gün önce
3771 gün önce

RSS
© 2025 - Batman Basın
bmV0aGFiZXJ5YXppbGltaS5jb20=