Kendimi bildim bileli PKK çevresinin bitmeyen bir Barzanigiller alerjisi vardır. Bu öyle geçici bir reaksiyon değil, her dönemde yeniden nükseden kronik bir alerji türüdür. Kendimi bildim bileli, kendi sularında gitmeyen, kendi sularında yüzmeyen herkesi “Hain” olarak damgalama refleksi yıllardır bu çevrelerin değişmeyen, değişmeyecek, değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek bir karakteridir. Barzani ailesi de birçok kesim gibi bu refleksin en sık hedeflerinden biri olagelmiştir.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani’nin geçen hafta Ankara’ya yaptığı resmi ziyaret, bu refleksi bir kez daha harekete geçirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’la gerçekleştirilen görüşmelerde her zaman olduğu gibi terörle mücadele, ekonomik iş birliği ve bölgesel istikrar görüşüldü. Ancak ziyaretin yankısı, en çok PKK çevresinde hissedildi; öfke dolu tepkiler, her zamanki gibi sosyal medyaya taşarak büyüdü.
Barzani’nin Erbil’deki MERI Forumu’nda yaptığı konuşmada Türkiye’nin “barış süreci konusunda samimi ve kararlı” olduğuna inandığını belirterek, şu dikkat çekici ifadeyi kullanmıştı: “PKK bir çözüm istiyorsa eylemlerini terk etmeli. Kandil ne yapması gerektiğini biliyor ama hâlâ harekete geçmedi. Bu kabul edilemez.”
Bu sözler, PKK ve yakın çevresinde adeta bir deprem etkisi yarattı. Barzani’nin, şiddetin değil siyasetin çözüm üreteceğini vurgulaması ve PKK’yı Türkiye ile yeni bir diyalog süreci için adım atmaya çağırması, örgüt medyası tarafından “teslimiyet” olarak yaftalandı. Sosyal medya hesaplarında Barzani’ye “Ankara valisi”, “satılmış”, “AKP sözcüsü”, “Türk devletinin piyonu” gibi sıfatlarla saldırıldı.
Barzani, şiddetin değil siyasetin çözüm üreteceğini söylemiş, PKK’yı Türkiye ile yeni bir diyalog süreci için adım atmaya davet etmişti. PKK ve çevresi Barzani’nin davetine icabet eder miydi?
Barzani’nin Suriye’deki YPG’ye yaptığı çağrı ise tansiyonlarını iyice yükseltti: “En kısa sürede Şam'a gidin. Yeni Suriye'nin bayrağını dalgalandırın. Kendinizi siyasi sürecin sahibi görün, Şam'da ofis açın. Siyasi sürecin içinde aktif rol alın. Suriye'de çözümün yolu Şam'dan geçiyor.” Bu çağrı da PKK ve çevresinin ideolojik hattında bir deprem etkisi oluşturdu.
Barzani, açıkça silahlı statü arayışı yerine siyasal meşruiyeti öneriyor, yani Kürtlerin kaderini çatışma sahasından müzakere masasına taşımaya çalışıyordu.
PKK ise bu söylemi, Ankara’nın tezlerine hizmet eden bir “siyasal teslimiyet” olarak değerlendiriyor her zaman ceplerinde hazır duran “hain” mührünü bir kez daha Barzani’ye basıyordu. Çok gariptir ki aynı suçlamayı birçok kişi de örgütün başı Abdullah Öcalan için yapıyor, girdiği yeni süreç nedeniyle kendisini hain ilan ediyor, Kürtleri Devlet’e yama yapmakla suçluyor. Hangi açıdan bakarsanız hainin haini hainlikle suçladığını görürsünüz. Ve bu güruhun gözü dramatik olsa da, ekolojik, demokratik pragmatikten başka bir şey görmemektedir.
Başta da belirttiğim gibi PKK, on yıllardır kendi tabanına Barzani’yi ve kendilerine muhalif olan bütün Kürt oluşumlarını “ihanet sembolü” olarak göstermeye çalışıyor. Yine aynı şekilde PKK ve çevresinin 40 yıllık çetelesini tutanlar da onları “ihanet sembolü” olarak vasıflandırmakta ve tuttukları dosyaları delil olarak göstermektedirler.
Barzani: “Kürtlerin geleceği, çatışmanın değil diyalogun masasında.” Dediğinde cinleri tepelerine çıkan PKK ve çevresi sabahtan akşama kadar devlet ile diyalog kurmanın çabası içerisinde.
Ve ne yazık ki kendi gözlerindeki merteği görmezlerken başkasının gözündeki çöpü iyi görmektedirler. Böylesi karakteristik yapısı olan bu şebekenin silah bırakması kafama pek yatmıyor.