Dünyamızda Amerika ve israilin kural tanımaz saldırganlıklarını anlatmak için iyi bir metafor olabileceği düşüncesiyle sizi çeyrek asır geriye götüreceğim:
90’lı yılların başında lisede okurken sınıfımızın kural tanımaz bir öğrencisi vardı. Okulun kuralları onun için geçerli değildi. Öğretmenler dahil herkes ondan çekinirdi. Ders esansında öğretmen tahtaya yazı yazarken bizim bu öğrenci, çocukların bayramlarda kullandığı patlayıcılardan bir tanesini öğretmenin ayakları altına atarak patlatmış, öğretmen faili bildiği için sadece arkasına dönerek çığlık atan kızlara “Çok mu korktunuz kızım?” diye sorabilmişti. Okula bazen silahla gelir, canı istediğinin ensesine bir şaplak indirirdi. Okulun bahçesinde silahıyla hava ateş ettiğini görmüşlüğüm de vardı.
Bizim bu öğrenci resmen belayı satın alıyordu ama kimse belayı satmıyor, onunla karşı karşıya gelmek istemiyordu. Bir gün öğrenci kılıklı bu arkadaşımız sınıfta karateci olarak bildiğimiz başka bir öğrenci arkadaşımızın ensesine bir şaplak atmasın mı? Yetmişti artık! Bizim karateci arkadaşımız spor salonunda öğrendiği bütün hünerlerini belalı bu arkadaşımızın üzerinde denedi.
Onu çok fena dövdü. Finalde onun boynuna basmıştı. Elinden kurtulunca ailesini yardıma çağırmaya gitti. Aynı şekilde karateci çocuk da ailesini çağırdı. Nusaybin Lisesi’nin önündeki cadde savaş alanına dönmüştü. O günden sonra sınıfta dengeler değişti.
Dünyanın iki serserisi Amerika ve yavrusu israil, (Doğrusu kim kimin yavrusu bilinmez) beni 33 yıl geriye götürüp o günleri, bizim kural tanımaz öğrencimizi hatırlattı.
Uluslararası hukuk, kurallar, kaideler, savaş hukuku, Birleşmiş Milletler kararları, Cenevre Sözleşmesi aklınıza ne geldiyse bunlar için geçerli değil. Gücün tekelini sürdürmek adına tüm kuralları ayaklar altına alıyorlar. Küresel ölçekte kuralsızlığı kendileri için meşru bir hak olarak görüyorlar. Nükleer silahlar bizde olacak başka kimsede olmayacak diyorlar. İstediklerine istedikleri zaman saldırma hakkını kendinde buluyorlar. Kendi emelleri için değil bir halkı, bütün dünyayı ateşe atabiliyorlar.
Bu iki serseri yüzünden hiçbir halk/devlet artık güvende olmadığını bilmelidir. Tehlike, yoruma gerek bırakmayacak netlikte kapımızdadır. Serserilerin uçan uçaklarını görebiliyor, attıkları bombaların sesini duyabiliyoruz.
Ülkeyi yönetenler kuralsız oyunda pozisyon belirlemek durumunda olduklarını, yeni bir safhada olduğumuzu, bu safhada yeni bir sayfanın açılması gerektiğini bilmeli, karateci arkadaşımızın elde ettiği gücün dengeleri nasıl değiştirdiğinden ders çıkarmalıdır.
Dünya, artık eski kuralların geçerliliğini kaybettiği, yeni dengelerin kurulduğu, kuralsızlığın hüküm sürdüğü bir döneme girmiştir. Bu tehlikenin farkında olmak ve ona göre stratejiler geliştirmek, hayatta ve ayakta kalmanın tek yoludur.
Yaşananlar şunu söyler; kuralların işlemediği yerde hiç vakit kaybetmeden, riskleri ve tehlikeyi doğru okuyup dengeyi tesis edecek güce sahip olacaksın. Bunu 14 asır öncesinde rabbimiz çok net olarak söylememiş miydi?
“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez” (Enfal, 60)
“Düşmanlarınıza karşı hafif ve ağır silahlarla silahlanın; mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda mücadele edin. Bu sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz.” (Tevbe, 41)
Asırlarca kulağımızın üzerine yattık. İnşaallah el ele verip İslam Dünyasını ateşe veren bu ikili serseriden ders alır biz de ümmet olarak el ele vermeyi öğreniriz. Bu tehlikeyi hiçbir ülke tek başına göğüsleyemez.
Bu serserilerin düzenin gölgesinde güvenli ve onurlu bir gelecek inşa etmenin tek yolu, bu ikili serseri gibi el ele vermektir.