Hikâyeyi bilirsiniz biz yine de hatırlatalım: Bir çoğumuz Bruce Lee’nin karate filmlerini izleyerek büyüdük. Birçoğumuzun hayali de onun gibi bir karateci olmaktı. İşte bizim gibi biri ailesinden kendisini karate kursuna yazdırmalarını ister.
Ne yazık ki ailesi dövüş sporlarına pek sıcak bakmadığından çocuklarının isteğini ret eder. Gel zaman git zaman çocuk elektrik akımına kapılarak sol kolunu kaybeder. İyileştikten sonra ailesi gönlünü hoş etmek, moral vermek için onu bir karate kursuna yazdırır. Çocuk hayalini gerçekleştirecek olmanın sevinciyle derslerine başlar.
Hocası ona ilk olarak rakibini sağ kolu ile tutarak üstünden savurma hareketini öğretir. İkinci ders, üçüncü ders derken hocası ona hep aynı hareketi öğretir: Sağ eliyle tutup üstünden savurmak.
Çocuğun artık canına tak etmiştir. Dayanamayıp hocasına sorar: “Hocam hep aynı hareketi mi yapacağım? Bana başka bir hareket göstermeyecek misin?”
Hocası: “Bu hareketi ben istediğim ve onayladığım hızda yapana kadar yapacaksın. Ben tamam deyinceye kadar” demiş. Nihayet çocuk o hareketi hocasının istediği tarzda ve istediği hızda yapmış. Artık o hareketi hocasından da daha hızlı yapıyormuş.
Günlerden bir gün Gençler Karate Şampiyonası başlamış. Ve hocası tek kollu ve tek hareketli öğrencisine gelip kendisinin de bu şampiyonaya yazdırıldığını söylemiş. Hocasına “Ama hocam! Benim tek bir kolum var ve ben sadece tek bir hareketi biliyorum. Başka bildiğim bir hareket yok ki!” diyerek üzüntüsünü ve umutsuzluğunu belirtmiş. Hocası: “Sen bildiğini yap yeter” diyerek umut pompalamış.
Derken şampiyona başlamış. Bizim çolak karatecimiz önüne geleni hasatçı orağının ekini biçmesi gibi devirmeye başlamış. Neticede şampiyon olmuş. Herkesten daha fazla o şaşırmış. Kendisini rüya aleminde sanmış. Nasıl şampiyon olduğuna inanamamış. Sevincini hocasıyla paylaşmak üzere ona doğru koşarak tek koluyla ona sarılırken sormadan edememiş: “Bu nasıl olabilir hocam! Bütün rakiplerimi nasıl yenebildim?” Hocası: “Senin yaptığın bu hareket, karatenin en zor hareketlerinden biridir. Bu hareketin tek bir savunması vardır o da rakibinin sol kolunu tutmak. Senin de sol kolun olmadığı için hiç kimse senin hareketine karşı koyamıyordu. Bütün rakiplerin sana karşı savunmasızdı.”
Buradan bir hafta süren İran-israil savaşına gelmek istiyorum. israilin İran’da yaptığı suikastlar ülkede çok ciddi bir güvenlik açığının olduğunu ortaya çıkardı. Ajanlar, İran’da sadece cirit atmakla kalmamış iddialara göre İHA atölyesi açmış. Ama İran, karateci çocuk gibi devrimden bu yana hep bir harekete çalışmış: Uzun menzilli füzeler yapmak. Hava sahasının israil savaş uçaklarınca yol geçen hanına çevrilmesi, hava savunma sistemlerinin zafiyetini ortaya çıkardı. Ama İran karateci çocuk gibi hep bir harekete çalışmıştı: Uzun menzilli füzeler geliştirmek. Yarım asırdır süren ambargolarla ana damarlara akan kan akışı engellenirken İran yine o harekete çalışmıştı: Uzun menzilli füzeler geliştirmek.
Netice itibarıyla, İran-israil savaşından anladık ki İran, 1979’daki devrimden bu yana karateci çocuk gibi sadece bir harekete çalışmış. Bir haftanın sonunda da karateci çocuk gibi tek hareket emeklerinin karşılığını aldılar. Rejim değiştirmek, İran’da iç karışıklık çıkarma hevesiyle yola çıkanların, hayallerinde yeni haritalar canlananların hevesleri kursaklarında kaldı.
Bundan sonra İran hâlâ tek harekete mi çalışacak yoksa hareket kabiliyetini mi geliştirecek? Bu sorunun cevabını da zaman verecek.