12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden tam 35 yıl geçti. Bunca süreye rağmen toplumda bıraktığı iz, travma ve zulümlerin kalıntıları halen devam ediyor. Son dönemlerde yaşanan çatışmalı süreç, Cizre olayı gibi gündemler nedeniyle kimse doğru dürüst 12 Eylül'ü hatırlamadı bile.
Ancak o karanlık ve ceberrut dönemde yaşananlar öyle geçiştirilecek ve unutturulacak cinsten olaylar değildi. O dönemde neler yaşandı? Bunun üzerinde ibretle durmamız ve aynı tablo ile yeniden karşılaşmamak için elbirliğiyle çalışmalıyız. 12 Eylül darbesinin ülkeye ve halka faturası çok ağır oldu maalesef. Açıklanan verilere göre:
12 Eylül 1980 Askeri cuntanın darbesi sonucu sağcısı, solcusu, İslamcısı ile tam bir kıyım yapıldı ve adeta bir nesil yok edildi.
Tarihimize kara bir leke olarak geçen o karanlık ve uğursuz dönemde tam 1 milyon 683 bin kişi fişlenirken, 650 bin kişi gözaltına alındı.
Siyasi partiler kapatıldı, liderlere siyasi yasak getirildi ve hapsedildiler. 210 bin davada 230 bin kişi yargılanırken, 98 binden fazla insan ”örgüt üyesi” olmakla suçlandı. Cezaevlerinde toplam 299 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelere geçti. İdam cezası verilen 517 kişiden 50'si asıldı. 14 kişi açlık grevinde ölürken, 16 kişi -kaçarken- vuruldu, 95 kişi -çatışmada- öldü. 73 kişiye -doğal ölüm raporu- verilirken, 43 kişinin -intihar ettiği- bildirildi.
400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazeteler 300 gün süreyle yayın yapamadı, yayınlar yasaklandı. 30 ton gazete ve dergi imha edildi.
23 bin 854 eğitimci, 120 üniversite öğretim görevlisi ve 47 hakimin işine son verildi. 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına kaçtı.
Bir darbeler ülkesi olan Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren halk düşman olarak görülerek jakoben yaklaşımlarla halkın inanç ve değerleri baskı ve katliamlarla dizayn edilmeye çalışıldı. Halkın önderleri katledildi.
Türkiye’deki darbeler Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze "27 Mayıs Darbesi, 12 Eylül Darbesi, 28 Şubat Post-Modern darbesi, E-Muhtıralar" gibi değişik isimler adı altında yapılmıştır.
Darbeye zemin olarak hazırlanan sol-sağ çatışması neticesinde yönetime gelen cunta, halk üzerinde meydana getirdiği travma hâlâ canlılığını koruyor. Darbe hafızalarda kalıcı bir şekilde baskıcı ve zorba işkence rejimi olarak kaldı. Yaşanan işkence ve insanlık dışı muamelelerle toplum travma geçirdi.
Bunca zulme sebep olan ve yaptıkları idamları savunan ve "Asmayalım da besleyelim mi? yani" diyen cuntanın başı Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyi Üyesi Generaller hakkında 2010 Anayasa Referandumu ile birlikte '12 Eylül darbesini yapanlar' hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Ne var ki, askeri cunta yönetiminin o zaman hayatta olan üyeleri, Kenan Evren, Nejat Tümer ve Tahsin Şahinkaya gibi isimler hakkında yargılama başlatılmasına rağmen yargılama sulandırıldı ve hiç bir sonuç alınmadı. Nejat Tümer 30 Mayıs 2011'de, darbenin baş mimarı Kenan Evren 5 Mayıs 2015 tarihinde, Tahsin Şahinkaya ise 9 Temmuz 2015 tarihinde öldü.
Zulmün baş aktörü Kenan Evren 12 Eylül 2010 referandumu öncesi, 'Eğer halk benim yargılanmamı istiyorsa, tabancamla şakağıma tek kurşun sıkar ve intihar ederim!..' demişti ancak yargılama başlamasına rağmen bu sözünü yerine getirmedi. Bütün zalim diktatörler gibi korkak olduğunu ispatladı.
Sonuç olarak: Toplumumuz ve yeni nesillerin 12 Eylül 1980 darbesi ve diğer darbeleri, öncesinde yaşanan olayları iyice irdeleyip incelemeleri gerekir. Bu yapıldığında kirli ilişkileri, bizlere gösterilen olayların aslında öyle olmadığını, darbeler için nasıl zemin hazırlandığını, toplumun nasıl kandırıldığını, "derin güçlerin" alçak ve kanlı planlarını göreceklerdir. Sabah sağcıyı vuran silahın öğleden sonra solcuyu vurduğunu göreceklerdir.
Müslüman olan toplumumuzu "şucu, bucu" diye bölen güçlerin dost olmadığını ve kim olursa olsun Müslüman toplumlarda kardeş kanı dökmek isteyenlerin asla bizlere dost olmadıklarını göreceklerdir. Bizleri birbirine kırdıranların aslında bizlerin düşmanı olan güçlerin piyonu olduğunu ve tek kurtuluşumuzun İslam'a yönelmekle olduğunu idrak etmeliyiz. Çürük binalarda oturmaya ve yaşamaya devam edersek, bir gün o binaların yıkıntısı altında kalmaktan ve o günaha ortak olmaktan kurtulamayacağız.
Yazımızı iki ayetin uyarısı ile bitirelim:
"Sizin dostunuz yalnız ve yalnız Allah, O’nun Resulu ve namaz kılan, rüku eden ve zekat veren mü’minlerdir." -Maide Suresi: 55-
"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır." -Al'i İmran Suresi: 85-
Selam ve dua ile...