Siyonist işgal rejiminin ‘7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bu yana hiçbir kural, kaide ve uluslararası anlaşma tanımadan dünyanın gözü önünde her türlü ağır silahlarla havadan ve karadan bombardımanlarla bebek, çocuk, kadın ve çaresiz sivillere yönelik katliam ve soykırımlarına pervasız bir şekilde başta soykırım ortağı ABD olmak üzere batılı ülkelerin desteği ile aralıksız devam ediyor.
Soykırım saldırıları ile açlık, susuzluk ve ilaçsızlığın silah olarak kullanıldığı Gazze’de açlık ve yetersiz beslenmeden kaynaklı ölümler gittikçe artıyor.
Gazze’de durum bu kadar vahim iken geçen hafta Katar’da terör rejiminin saldırgan ve yayılmacı politikasına karşı İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)-Arap Birliği ortak toplantısı gerçekleşti. Terör rejiminin Katar saldırısı ile saldırdığı ülke sayısı 7’ye çıktı. Ateşkes görüşmelerinde arabulucu ülke olan ve batı ile iyi ilişkileri olan Katar saldırısı artık bardağı taşıran son damla oldu ve somut adımlar atılacağı beklentisi oluştu. Ancak alınan 25 maddelik kararda terör rejimini durduracak somut adımlar olmayınca; terör rejimi kara saldırısını genişleterek cevabını verdi.
Şimdi dünya kamuoyu bir taraftan Küresel Sumud Filosu’nun Gazze ablukasını kırmak için başlattığı sivil inisiyatife odaklanırken, diğer taraftan bu hafta toplanacak olan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na odaklanmış durumda.
İşgal, soykırım ve vahşi saldırıların yaşandığı süre içerisinde hiçbir olumlu icraat yap(a)mayan BM’nin şimdi ne karar almasını bekliyoruz?
24 Ekim 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler’in (BM) Gazze’de yaşanan soykırım karşısında hiçbir şey yapamaması gerçekliği aslında Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) örneğiyle daha önce de yaşanmıştı.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın amacı:
“Savaşları ve barışa yönelik tehditleri önlemek, ülkeler arasında dostane ilişkiler kurmak ve uluslararası ekonomik ve sosyal iş birliğini sağlamak.” olarak açıklandı. Fakat bunların hiçbirini tıpkı selefi gibi yerine getirmedi.
İkisi arasındaki fark sadece Cemiyeti Akvam’ın Britanya (İngiltere) ve Fransa, BM’nin ise ABD öncülüğünde kurulması ve üye sayısının daha fazla olmasıdır. Yoksa hiçbir zaman dünya halklarının sorun ve talepleri bunlar için öncelik olmadı. Tamamen emperyalist-siyonist çıkarlar ve egemen güçlerin planları doğrultusunda faaliyet yürütüldü ve yürütülmeye devam ediliyor.
Aksa Tufanı Hareketi, küresel sistemin ve BM gibi kuruluşların maskesini düşürdü. Alınan bütün kararlar ve uygulamalar ABD-israil ve ortaklarının çıkar ve planları doğrultusunda alınıyor ve dünya bu şekilde yönlendiriliyor.
Bu hafta 193 üyesi olan BM’nin 80. Genel Kurulu yapılıyor. Genel Kurulda alınan kararların tavsiye dışında bağlayıcı hiçbir değeri yoktur. Asıl olan BM Güvenlik Konseyi’dir. Daimî üyeler ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’in veto hakkı olduğundan bunlar ne derse o oluyor. Kalan ülkelerin hiçbir fonksiyonu ve ağırlığı yoktur. Terör rejimi aleyhine alınan tüm kararlar ABD ve İngiltere tarafından veto edildiği için hiçbir zaman bir değeri ve ağırlığı olmadı.
Zaten BM başta olmak üzere küresel sistemin tüm kuruluşları israilin politikalarına hizmet etmek için varlar, bunun dışına çıkmak istediklerinde hemen engelleniyorlar. BM’nin son 2 yılda Gazze’de ateşkesin sağlanması için aldığı 6 karar da ABD vetosu ile karşılaştı ve uygulanamadı.
Başta Gazze soykırımı olmak üzere dünya genelinde yaşanan trajediler ve işgallere karşı küresel güçlerin planı dışına çıkamayan BM ve tüm kuruluşlarının dünya halkları ve vicdanı nezdinde bir değeri kalmamıştır. BM ve küresel sistemin artık miadı dolmuştur. Gazze insanlığı uyandırdı ve küresel emperyalist-siyonist düzen yıkılacak ve insanlık vicdanı tüm dünyayı temsil edecek adil bir sistem kuracaktır inşallah.
Selam ve dua ile…